Bu Blogda Ara

Salı, Ekim 03, 2006

YENİ DELHİ –DÜNYA DERGİLERİNİN DİLİ / Birgün yazı 80 - 2 Ekim 2006

Birgün yazı 80 - 2 Ekim 2006 yazısı

YENİ DELHİ –DÜNYA DERGİLERİNİN DİLİ

Dünya kültüründeki akışlarla, yoğunlaşmalarla, farklı yerlerdeki düşünüşlerle ilişki kurmanın en iyi yollarından biri dergilerle ilişki kurmak olacaktır. Kitap yayıncılığına ve akademik yayın etkinliklerine bakmak da pek çok şey söyler elbet. Ama bunların dergiciliğe göre eksiklikleri bulunur, yanıltma payları yüksektir. Türkiye’de yayınlanan kitaplara, çok satanlara az satanlara, yapılan akademik yayınların niteliğine ve niceliğine bakarak Türkiye kültür iklimi hakkında bir fikir edinmek mümkündür ama önyargılar edinmenin veya kayıp bağlantılardan yorgun düşmenin önünü tümden kapamaz bunlar. Biri ancak Türkiye’deki dergilerin (ve dergi tadında gazete eklerinin) merkezisiyle periferisiyle hareketli manzarasını okuyabiliyorsa önyargılara karşı bağışıklık kazanır ve burada ne olup bittiğine, nelere nasıl reaksiyon gösterilip nelerin gündem edildiğine yönelik sürekli farkındalığı kendisine sağlayacak bir alet tutar elinde.

Dergiler bağımsız ve güçlü olmaya en yakın dinamiklerdir. Arzuları yaşatmaya, doğurmaya, çarpıştırmaya eğilimlidirler. Tabandan gelen pek çok aralığı sokağa salarlar. Aracıların, kültürel temsilcilerin süzgecinden geçmemiş kaynayan bilgi bulunabilir dergilerde. Türkiye için dediğim elbette başka yerlerde de geçerli; bir ülkedeki bütün dergileri önünüze koysalar o ülkedeki zihniyetlerin hali hakkında olabilecek en açık resmi elde edersiniz. Hem entelijensiya hem de entelijensiyanın radikalliğini yetersiz bulacak çevreler büyük ölçüde dergilerde konuşur, hatta oluşur.

Evet, dergilerin bir kısmı salt yansıtır. Merkezi denilen örneklerin bariz fiilidir bu. Kültürel ortamı aynen kağıda taşımak, ortamı tekrar ortama geri satmak, bu sırada olup biteni onaylamak ve bu onaylamadaki gayretkeşliği ve profesyonelliği dolayısıyla onore edilmek. Zaman içinde yansıtan merkezi dergi de bu çabası dolayısıyla onaylanacaktır ortam tarafından. Bu tür yansıtan dergilerin kültür dünyası için olmazsa olmaz bir yanı da vardır –hem bir hiza, bir çerçeve çıkar karşımıza, hem de refere edilen uyum kanallarını, kurgulanan normların dizilişlerini görürüz. Kim nerede nasıl duruyor? Bazen bu tür yansıtan kültür dergileri, özellikle yansıtan edebiyat dergileri, epey kapalı devre çalışır. Ülke içindeki bir azınlık cemaatinin cemaat içi haberler yayınına benzemeye başlar. Kim ölmüş, kim kalmış, yeni dükkan açan, taşınan, yeni bir mal getirmiş olan var mı, kim en son ne yapmış, cemaatimizi tehdit eden bir durum var mı vs. soruların temalaştırıldığını görürüz.

Ulusal Kültür çerçevesini kanonize edici bir role de aday olan yansıtan dergileri kendine model alan bölgesel yansıtıcı rolünde dergiler ortaya çıkar bir de. Yerelliğin kadrosunu ve sabitlerini sürekli yansıtmak ister bunlar ve sürekli kendilerini merkezdeki yansıtıcı dergilere göre ayarlarlar.

Fakat dergiler konusunun heyecanlı bir konu olmasını sağlayan bunlar değildir elbet, ‘konuşan dergiler’ diyeceğim diğer dergilerdir. Konuşan dergiler genelde otonomdur, kendi sesine sahiptir, bir şeyler söylemek için yola çıkmışlardır ve eğrisiyle doğrusuyla konuşurlar. İşte o sesleri dinlemek ülkedeki gerçek düşünsel hareketliliği dinlemek anlamına gelir. Yansıtan dergilere bakınca konumları ve erk ilişkilerini görürsünüz, konuşan dergilerdeyse hareketleri, oluşları, uzlaşmaların dışarısını görürsünüz. Öte yandan yansıtan dergiler de saf erk resimleri olarak kalmazlar, mücadeleler oralara sıçrar, zaman zaman yapıları bozulur, sızıntılar olur, sınırlar belirsizleşir ve sayfaların arasında çeşitli eylemler konulur. Konuşarak başlamış bir dergi ise birden donup kalır ve kanonize olma kuyruğunda beklemeye önermeye koyulur. Uygun bir anda, yansıtan bir derginin içinde hava boşlukları keşfedilmiş, içerden saptırmalar gerçekleştirilmiş, merkezi mantıklara müdahaleler hatta meydan savaşı çağrıları yer bulmuş olabilir. Konuşan bir dergi ise, söyleyecek sözü bitmiş, geriye eski sözlerinin karşı-kariyerinden başka birşey kalmamış öznelerce kültürel yolsuzluğa sürüklenebilir. Bu iki ana kategorinin zaman içinde aldığı belirsizlik hallerini ve geçişlilikleri de gene dergiler dünyasının bağımsız enerjisine bağlamak gerekir.

Bütün bunları Yeni Delhi’de çeşitli şehirlerden dergilerin yer aldığı bir dergiler buluşmasında düşünüyorum. Geçen sene İstanbul’da gerçekleştirilen Eurozine Avrupa kültür dergileri buluşmasına gittiğimde de kültür dergilerinin kültürel saha üzerindeki gücünü tekrar hissetmiş ve buraya taşımıştım. Ancak Delhi’de başka birşey gözüme çarpıyor, Eurozine sırasında haliyle çarpmayan birşey: çeşitli ‘Batı’ dergilerinden, kendi ilgilendiğimiz alanların ağırlığına göre, ve de tabii takip edebildiğimiz yabancı dilin veya dillerin önemli ölçüde belirleyiciliğinde, haberdarız. Batı dergilerine dünya dergileriymiş gibi davranıyoruz bazen. Dünyanın gündemini okumak istiyoruz onlara bakarak. Bu biraz da çaresizlikten oluyor elbet, normalde kanallar kapalı, dil bariyerleri yüksek, kültürel mesafeler dolaysızca aşacak formüller yaygın değil ve dahası Batı süzgecinden geçmemiş bir bilgiye güvenecek bir dünya vizyonu marjinal. Anti-Batı bir kültürcü reaksiyondan tümüyle uzakta tespitler olarak söylüyorum bunları. Delhi’de karşılaştığım, konuştuğum Vietnam e-dergileri, Malezya, Güney Afrika, Arjantin dergileri, Hindistan’daki çalışmalar ve yayınlar, dünya kültür haritasına ne kadar önyargılı resimlerle baktığımızı, gerçekten neler olup bittiğini anlamanın esas yolu olan dergileri nasıl es geçtiğimizi düşündürttü. Bu dünya dergileriyle ilgili izlenimleri önümüzdeki günlerde söyleşilerle de Birgün sayfalarına taşımayı düşünüyoruz ama dahası bu irtibatların ve çoklu bakışların sağ kalacağı formlar üzerinde düşünmemiz de gerek. Dünya büyük, özellikle dergilerin dünyası.