Bu Blogda Ara

Pazartesi, Şubat 26, 2007

Nefis bir çeviri daha! - Birgün yazı 99 / 26 Şubat 2006

Nefis bir çeviri daha!

Birgün yazı 99

26 Şubat 2006

Süreyyya Evren

Nefis bir çeviri dendiğinde mutlaka duraksamak gerek. Hele ki ‘çeviri edebiyatımızın bir başyapıtı’ gibi ifadeler görünce iyice bir kuşkuya düşmeli.

Nefis bir çeviri dendiğinde Türkçedeki metni okumanın son derece keyifli olduğu kastediliyor çoğu kez. Ne vurdumduymaz bir kandırmaca ile alkışlanır bunlar: “Nefis bir Türkçe! Müthiş bir okuma deneyimi! Okuduğumuz metnin bir çeviri olduğunu neredeyse bize unutturan eserler!”

Bu söylemdeki böbürlenme garip bir yerellik tahayyülüne dayanıyor bir bakıma. Burada varsayılan okuyucu dünya kültürlerinin ve dillerinin farklılıklarına karşı hayli kayıtsızdır. O esasta elde bir edebiyatımız bir de çeviri edebiyatımız varmış gibi yaşar. Bu ikisi de içiçe geçmiş bir bütündür. Nefis bir çeviri ile anlaşılacak ilk şey nefis bir Türkçe oldukça işimiz iş... Yazarın yazdığı dilde ne yapmaya çalıştığını başka bir dilde gösterebilmek amacı kaydı gitti, geçmiş olsun. Metnin rahat okunması denilen tuhaf konformizm yatağanını kullanırken ne de soğukkanlıdır...

Eski bir yayıncılık ve çeviri anlayışı vardır Türkiye’de. Maalesef hâlâ tam kaybolduğunu söyleyemeyiz. Bu anlayışın varsaydığı paşa okuyucunun kafası fazla dipnotla şişirilmez, sözcüklerin orijinalleriyle zamanı alınmaz, çeviri kararlarıyla ilgili uzun uzun açıklamalarla canı sıkılmaz, ona mümkün mertebe pürüzsüz bir okuma deneyimi sunulur. Kokusuz ve kaygan bir okuma imkânı ona ne ölçüde sağlanırsa çevirmen ve yayıncı da o ölçüde başarılı addedilir. Ayrıca bir danışıklı illüzyonla okuyucudan okuduğunun pek çok olası çeviri arasında bir çeviri olduğu da saklanır. Çevirmen-yayıncı ikilisi okuyucuya farklı ve makul başka çeviri kararları da olabileceğini pek sezdirmek istemezler. Onlar da pürüzsüz bir iş çıkarmış gibi görünmelidirler. Gevşetilen bu paşa okuyucu önüne gelen hepsi aynı dil evrenine ait keyifli okumalarla hoşça vakit geçirir...

Halbuki özellikle 90’dan sonra Türkiye’de güçlenen ve hâlâ maalesef tüm yayıncılığımızı belirler duruma geçememiş bir başka çeviri-yayın tutumu daha var. Burada okur sürekli takipte ve meraklı bir eş olarak görülür. Okuyucu hazır lokmaları pişkinlikle bekleyen biri değildir. Beraber kazı yaptığınız biridir. Siz bir yandan metinlerle boğuşursunuz o öbür yandan. O yüzden çeviri süreci maksimum şeffaflaştırılır, karşılıklar önerilerdir ve bu önerilerin zorunsuzluğu sürekli açık edilir. Tercih edilmemiş ama tercih edilebilir olduğu kabul edilen yollar işaret edilir. Eldeki metnin ne demeye, nasıl demeye çalıştığı, sözkonusu yazarın hangi bağlamda nerede durduğu, ne yapmaya çalıştığı esastır. Çevirmen-yayıncı ikilisi okurun ortaklarıdır, yoldaşlarıdır bu tutumda. Okurun salt Türkçe evrenine yeni bir ‘çeviri edebiyatımız klasiği’ sunmak gibi bir çaba yoktur. Dünya kültürü içindeki okumalarınıza eşlik eden yoldaşlar vardır daha çok. Beraber o metinler üzerinde çalışırsınız. Nefis bir çeviri denince nefis bir nihai metin, nefis bir Türkçe metin anlamazsınız da nefis bir uğraş, tırtıklı, git gelli, zorlu ve olabildiğince şeffaf ve açık bir sürecin inşasını anlarsınız. Bugün aslında değerli örneklerini görebildiğimiz gerçek nefis çeviriler herhalde bunlardır. Ve bazen tek bir nefis Türkçe cümle dahi içermezler!

Aslında nefis bir Türkçe keyfi şatafatları bugünün söyleyecek sözü az ama edinecek başarısı çok yapyazarlarının da omuzlarında parıldıyor. Yeni yazılan romanlarda o kadar çok nefis cümle var ki okuyacak bir şey neredeyse hiç yok! Sanki bir romanı okumamızdaki amaç hayran olacağımız son yazarı seçmekmiş gibi davranıyorlar. Hayır amacımız o değil, ve ne olduğunu da söylemeyeceğiz!..