Bu Blogda Ara

Pazartesi, Kasım 28, 2005

KÜÇÜK KAPATILMA - Birgün Yazı 20 / 2 Ağustos 2005 Yazısı

Birgün Yazı 20 – 2 Ağustos 2005 Yazısı

KÜÇÜK KAPATILMA

Süreyyya Evren

Geçtiğimiz günlerde Seydişehir’de bir ‘küçük kapatılma’ olayı yaşandı. Konya'nın Seydişehir ilçesindeki Eti Alüminyum Fabrikası'nda işçiler özelleştirme sonucu fabrikayı satın alan CE-KA Anonim Şirketi'nden fabrikayı görmeye gelen sekiz yetkiliyi ve beraberlerinde gazetecileri fabrikaya bir süreliğine kapattı. 8 CE- KA yöneticisi ve olayları izleyen gazeteciler, sığındıkları misafirhanede 5 saat mahsur kaldılar. Misafirhanenin, misafir etmenin fabrika ölçeğinde böyle bir yer değiştirmesine tanık olduk. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer! Bu sözün genelde anlamı daraltılarak kullanıldığını düşünüyorum. Ayrıca bu olayda CE-KA yöneticileri misafir değillerdi. Misafirhaneye kapatılan misafirler sadece gazetecilerdi.

Fabrika yönetiminin gazetecilerle beraber işçilerce fabrikaya kapatılması denince aklıma Godard’ın 1972 tarihli Tout va bien! (Herşey Yolunda) filmi geliyor. Başlı başına politik sinemanın niteliği üzerine bir tartışma gibi süren Tout va bien’de grevdeki işçiler fabrikanın patronunu odasına kapatırlar –bir gazeteci ve onun ‘demokrat’ kocasıyla beraber. Sosis fabrikasındaki kapatılma birkaç gün sürer ve gazeteci hem patronla beraber yaşamış olur hem de aralarda işçilerle sohbet eder. Jane Fonda’nın canlandırdığı Amerikalı gazeteci hem Fransa’da, ve fabrikada misafir sayılır, hem de 68 sonrasının politik ikliminde.

“Misafir umduğunu değil bulduğunu yer”, yukarıda da andığım sık kullanılan bir atasözü. Bu söz misafir hayalini kurduğu daha iyiyi bulamayınca kendisine sunulan daha kötüye katlanır anlamındaymış gibi kullanılıyor çoğu kez. Bence sözün anlamı daha geniş. Misafir oluş, kendi konumundan bir başka yer ve başka bir gerçeklik hakkında kurgular yapmak, önyargılar geliştirmek, düşüncelere dalmaktan farklı. Misafir oluş öteki yerin ne olduğuyla gerçek bir temas, gerçeğini bulma, benim sevdiğim tabirle, geçici olarak ‘zihnini kilitleme’ fırsatıdır. Misafir sözcüğü seferden geliyor, yoldan gelen, yolcu olandır misafir. Yolcu olan vardığı, geçtiği yerlerin kurgusal bilgileriyle değil yaşantısal bilgileriyle başbaşadır yolculuğu boyunca. Yolculuğun öncelikli ziyafeti budur, o yüzden bulduğunu yemesi, bulabilmesine, kafasındaki önbilgileri yaşananların önüne almamasına da bağlıdır. Söze tekrar dikkat: misafir kendisine sunulanı yer değil, bulduğunu yer deniyor. Misafir, aslında, arayandır.

Patronu fabrikaya kapatma, yöneticileri ve gazetecileri fabrikaya kapatma eylemlerinde de fabrikanın işçilerce altı çizilen gerçekliğine soğuk kalabilen tüm bu kişilerin fabrikayla doğrudan bir temas kurmaları mı isteniyor acaba? Tout va bien’deki işçiler için gazeteciyi misafir etmenin en dolaysız yoluydu bu. Bu şekilde aşkın olmayan deneyimden beslenen bir bilgiye yer olabilirdi. Tabii Seydişehir’deki olayların çok daha çatışmalı geçtiğini ve kısa sürdüğünü gözönüne alırsak durup düşünmeye ve ‘aramaya’ ne kadar vakit olmuştur, ne kadar sakinlik kalmıştır bilemeyiz.

Ama Tout va bien’deki küçük kapatılma birkaç gün sürmüştü ve eyleme karşı çıkan sendikayla işçiler arasındaki ufak kapışma dışında sakindi. Aslında misafir olmayan ve uzak kalmayı tercih eden patron misafir kılındı, kendi fabrikasıyla temas etmeye kışkırtıldı ve özellikle tuvalete gitmek istediğinde işçilerin tuvaletler dolu diyerek zorluk çıkarması sonucu fabrikasının bütün mekanlarını dolaşmaya ve sonunda da fiili bir temas kurarak kendi fabrikasının camını kırıp fabrikanın dışını tuvalet olarak kullanmaya yöneltildi.

Gazeteciler ise bilindiği gibi zaten arayan olarak, misafir olarak gelirler. Gazetecinin ziyafetini bulabilmesi için yaşantıya açık olması gerek buna göre. Ama misafirin bulduğunu yiyebilmesi için gazeteler müsait mi, bu da başka bir soru.

Hiç yorum yok: