Bu Blogda Ara

Cuma, Aralık 16, 2005

EN BABA TÜRK YAZARI LİSTELERİ - Birgün yazı 39 / 13 Aralık 2005

Birgün yazı 39 -- 13 Aralık 2005

EN BABA TÜRK YAZARI LİSTELERİ

Süreyyya Evren

Pek çok örneğini defalarca gördüğümüz listelerden sözediyorum. Yeni yıl yaklaşırken ‘muhasebe’ gereği bunlar artar, ayrıca yeni çıkan dergiler de elverişli görebilirler. Türk edebiyatının en iyi 5 yazarını sayınız, 1980 sonrasının en güzel 10 öyküsünü listeleyiniz, 2005 yılının en iyi 5 romanını söyleyiniz, yazılmış yazılabilecek en iyi 5 şiirin ve şairlerinin adını veriniz, veriniz ki biz de numaraları toplayalım, çıkartalım, 12 puan alan yazarları, şairleri (alttan alta yayınevlerini) mümkünse ekürileri, bir bir sıralayalım.

Daha önce defalarca bu günahı işlediğimi itiraf ederek başlayayım söze. Dikkat bile etmeden, üzerinde durmadan böyle bir soru gelirse biraz da neşeyle cevaplardım. Sanki hafiften rekabetin de serbest olduğu bir oyun oynanıyor. Herkes sevdiği şairlerin, yazarların, kitapların adını küçük kağıtlara yazsın ve gözlerini kapasın! Ayrıca kendi edebiyat beğenimi yarıştırırken edebiyatı sanki çok havai, çok hoppa birşey gibi gördüğümü hisseder, bu tanrısal eğlenceye katılarak “şunlar yaz kitapları, bunlar en iyi yeni romanlar” vs. demeyi tüm hafifmeşrepliğiyle benimserdim.

Şimdilerde bu ‘masumluğu’ kaybetmiş durumdayım. Tüm bu listelerin arkasındaki politika iyice bir dikkatimi çekiyor. Listeleri hazırlayanların veya yayınlayanların iyi niyeti veya kötü niyeti değil vurgulamak istediğim: tüm bir edebiyatı bu listelerle kavramaya duyduğumuz eğilimin arkasındaki politikaya, böylece kendi kendimizi nasıl manipüle ettiğimize ve edebiyatın kendi gailelerini hasıraltı edip kanonize edici ‘yazar-eleştirmen’ rollerini nasıl sorgulamadan içselleştirebildiğimize bakmak istiyorum. Geçenlerde sağolsunlar beni de düşünüp yayınları için liste isteyenler oldu ve kaybettiğim masumluğum dolayısıyla listemin başında liste-karşıtı dozu yüksek bir paragraf yayınlamak isteyeceğimi ve bütün rakamları sonsuz anlamına gelecek şekilde sembolik olarak 7 ile değiştirmeme izin verilmesini önerdim. Sanırım dile getirdiklerinden fazla ters buldular bu talebi.

Aslında bu tür çabalarda hep bir paradoks olduğunu söylemekti niyetim. Listeler aracılığıyla bir kez daha ama bu kez epey kurumsallaştırarak ve iyice dijitalize ederek sayılamaz olanı saymaya, hükmedilebilir olmayana hükmetmeye çalışıyoruz.

Elbette her yeni şairin, her yeni okurun yeni bir antoloji yaratması, kendi edebiyat tarihini yeniden kurması, hesaba gelmez edebiyat sahasının sürekli değişen vasıflarını işaret etmesi açısından özellikle kucaklanasıdır. Ama gelin görün ki sıralamalar, puanlar, rakamların toplanmasıyla bulunan birinciler, ikinciler ve bronz madalyalar ile ‘top ten’ listelerinin doğallaştırılmış popülizmi bize ‘önde gidenlerin kültürü’ diye özetlenebilen bir kültür kanonunun yazar-eleştirmen-akademisyen-yayıncı elitlerce monte edilmesinden, sonra da küresel Expo’da Türkiye pavyonu olarak gururla kurdelasının kesilmesinden başka neyi hatırlatıyor –nispi bir rahatlama mı?

Aslında edebiyata dair bir bilgi değil de edebiyatçılar cemaatine dair bir bilgi veriyor bunlar. Cemaat raporları, yıllık pop arzularımızın dökümleri!

Ama daha arsızı ve daha piyasa mahreçli anlamı; reytinglerden topten’lere piramidlerini kuran para-/tepegöz uygarlıkların listeler zihniyetiyle kendini kalıcı mantık kılması.

Daha lokal ihtirasların da bu aracı kullanışlı bulduklarını farketmiyor değilim. Yazarlarımız, şairlerimiz de beni şaşırtmıştır hep: bir bakarsınız bir dergi en önemli şairi sorunca ‘oy verenler’ o derginin editörü olan şairi ve derginin arkasındaki yayınevini gözetmeden edememişler –başka bir dergiye cevap verirken de o yeni mecrayı gözetmişler üstelik. Bazen sahte bir ‘uzlaşma’ya hizmet edebilirler, böylece olmayan edebi kudretlerin yerini puan zoruyla gaspedebilir miyiz düşüncesiyle başvurulur listelere, bazen de sadece vakit öldürmek isterken bir güzellik yarışması tertiplemek editörlere eğlenceli gelmiştir.

Edebiyatın ele geçirilemez doğası, sadece listelerden dışlayan ‘kötülük dayanışmaları’ veya ‘sükût suikastleri’yle değil, listelere alıp ‘en bi birinci’ seçilerek de temellük edilebiliyor. Tüketimin ve uzlaşmaların zirve yapmasını, okumanın ve uzlaşmazlığın sukutunu talep ediyorlar.

‘En baba yazar’ ve ‘en haşmetli roman’ türünden listelerin kolektif şakalar olarak tatbik edileceği günler geldiğinde doğrusu ilk ben sevineceğim –kültürün ağdalı konumlarının oyunculuklarla katıştırılmasına, onu buraya bunu şuraya koymanın keyfîlikler ve rastlantılarla el etmesine bayılıyorum açıkçası.

Fakat hali hazırda, gördüğüm kadarıyla, durum maalesef henüz ciddi. Ve ciddi ciddi edebiyatın kudretini, kudretlerini, kavrayışlarımızda da indirgemeye odaklanmış durumda, durumdayız...