Bu Blogda Ara

Pazar, Mart 25, 2007

Hrant Dink’siz İki Ay - Birgün yazı 103 / 26 Mart 2006

Hrant Dink’siz İki Ay

Birgün yazı 103

26 Mart 2006

Süreyyya Evren

Hrant Dink’siz geçen iki ayın değerlendirmesi neler söylüyor?

Ben Hrant Dink’i şahsen tanımamış olanlardan biriyim. Benim için tamamen kamusal bir kişilikti. Ölümünün ardından kanlı canlı bir hal aldı! Pek çoğumuz için durum buydu sanırım;

Hrant Dink bize medya manipülasyonlarını atlatan bir insani kucaklamayla sarıldı. Onlarca kez belki televizyona çıkmıştır ama bu acı olayla medya dolayımını nötrleyerek tüm emeği, hayatı ve siyaseti apaçık belirdi, anlayanı kucakladı anlamak istemeyenin de hevesini kursağında bıraktı. Hayatı boyunca sürdürdüğü olumlamaya dayanan siyasi dil hâlâ mesajını belirliyor, hakkındaki anmaların ve konuşmaların da tonunu niteliyor. Dink’ten kalan en temel miraslardan biri diyebiliriz: olumsuzlamaya değil olumlamaya dayanan bir siyaset yapma biçimi. Reaktif tutumların ısrarla altını oyan bir üslup. Hayatı olumlamanın politize edildiği bir eleştirellik. Ve tabii olumlamaya eşlik eden, daha önce de değindiğim diğer güçlü Dink miraslarından biri, risk alarak hakikatı iktidara anlatmak ve retorik kullanmadan, gözlenebilir bir samimiyetle bunu ortaya koymaktı.

Onun dışında genel olarak geçen iki aya farklı etkileri oldu bu kaybın. Mesela birden ‘ırkçılık’ terimiyle başbaşa kaldık. Sanki biri suyun altında bastırıyormuş terimi, o mengeneden kurtuldu ve birden su yüzüne çıktı, nefes almaya çalışıyordu şimdi... Irkçılık bizde yok derlerdi, hayır var ve vardı ve varmış, diye mırıldandık, tekrarladık, sağa sola baktık. Doğrusu tam ne yapacağımızı bilemedik bu terimle. Aslında hâlâ da tam bilemiyoruz. Ama kurcalıyoruz. Yeni bulmuş gibiyiz ırkçılık sözcüğünü.

Söylenen ve hakim olan uzlaşı zemini bizde gerçekte ırkçılık olmadığı idi, ırkçılık orada biryerlerde idi. Şimdiyse hayır böylesi bir uzlaşı ancak ileri bir ırkçılıkla işleyebilirmiş diyoruz. Geride bıraktığımızın söylemsel boşlukları kapatılabilen ciddi bir ırkçılık tipi olduğu sonucu yavaş yavaş kabul görüyor bugün. İki ayda bu kabul hayli arttı. Tabii yaşanmış olan yok sayma çok detaylı bir örtbas etmeler ve yanlı okumalar silsilesi ile mümkün kılınabilmiş olmalıydı.

Fakat bu kabulde henüz pek deşilmemiş bir alan var: Eğer böyle bir durum varsa buna herkes bulaşmıştır, sadece resmi tarihin yeminli veya maaşlı kadroları değil. Türkiye edebiyatının en kanonize yapıtları da buna katkıda bulunmuş olmalıdır bir ucundan. Tersi olsa, Türkiye edebiyatı, sosyolojisi, sanatı tersini yıllarca söylemiş olsaydı, bu kabul bu denli gecikmezdi. Bizde ırkçılık söylemi tüm bir kültür sahasına rağmen yapılsa bu denli başarılı olamazdı. Rağmen yapılmamıştır. Demek ki burada bir pay vardır. Bu pay nedir? Önemli bir soru ve başlangıç olması gerekiyor.

Mart 2007 sayısı için Varlık dergisinde bir ırkçılık ve edebiyatımız soruşturması yaptık. Amaçlarımız arasında sadece adıyla şanıyla ırkçı edebiyatın kategorizasyonu ve değerlendirmesinden çok kanonize olmuş Türkiye edebiyatının ırkçılık açısından bir okumasını yapmak vardı. Kısa zamanda yüzümüze çarpan böyle bir düşünüm geleneğinin oluşmadığı ve karanlık boşlukta küçük tedirgin adımlarla işe başlamak gerektiği oldu.

Son iki ayda ırkçılık karşıtı cephe içindeki uçların farklı farklı etkilerini gördük. Daha önce de söylemiştim, Dink cinayeti Türkiye siyasetinin nasyonalist/anasyonalist kamp diye bölünmeye giden sürecini çok net bir noktaya getirdi. Ama anasyonalist kampın içindeki neo-liberal dil bazen tehlikeli biçimde bir tür ‘elit ırkçılık karşıtlığı’ üretiyor. Irkçı lümpenlerin yurdun elitleri ve Batının seçkinleri karşısındaki tahammül edilmez yabaniliklerinin anlatımına döndüğü anda kullanılan dil, ortaya konan elitizmi günün Kemalistlerinin elitizmden ayırmak güçleşiyor. Anasyonalist kamptaki neo-liberal elitlerle nasyonalist kamptaki Kemalist elitler çok konuştuklarında hep onların en temiz noktada duran insanlar olduğunu anlıyorsunuz ama toplum hakkında hiçbir şey anlamıyorsunuz –bırakılan izleri gerektiği gibi ağızlarıyla toplayamamışlar oldukları dışında.

Neo-liberal ‘elit ırkçılık karşıtlığı’ Dink’in emeğinin tersidir. Olumsuzlamaya dayanır, reaksiyonlarla işler ve reaksiyonlar üretir ve buna da aldırmaz.