Bu Blogda Ara

Perşembe, Ocak 19, 2006

SEVİM BURAK –ECE AYHAN - Birgün yazı 44 / 16 Ocak 2006

Birgün yazı 44 -- 16 Ocak 2006

SEVİM BURAK –ECE AYHAN

Süreyyya Evren

1980’lerin sonlarında 1990’ların hemen başlarında bir yayınevi kurup veya bir yayınevine editör olup Sevim Burak ve Ece Ayhan’ın bütün eserlerinin ‘harika’ baskılarını yapmayı hayal ediyordum. Ama heyecanla. Yayınlanan her Sevim Burak metni bana konvansiyonel edebiyat kolonimizde bir yarılma gibi, yayınlanan her Ece Ayhan metni bir kara parçasının daha anakaramızdan ayrılıp uzaklaşması gibi görünüyordu. Tekrar basımlar dahil. Aslında daha çok su ile, su metaforlarıyla veya bir metafor olmayan akışa dair sözlerle anlatabilirim o kopmalar duygusunu.

Kısa süre sonra hem Sevim Burak’ın hem de Ece Ayhan’ın bütün eserleri yayınlanmaya başladı. Eh, işin işin içinde benim bir parmağım olmasa da istediğim büyük ölçüde olmuştu –fakat heycanın içinden bazı harfleri alınmış gibiydi bir yandan da. Nisan yayınlarının hazırladığı Sevim Burak dizisi benim hayal ettiğim kadar hatta hayal ettiğimden de şahane görünüyordu görünmesine ama Bülent Erkmen’in yazarın kararlarıyla çelişen grafik kararları epey tartışma yaratmıştı.

Günümüzde şiirimizde bir görsel şiir ilgisi olduğu, bu konuda teorik ve pratik bir canlanma yaşandığı malum. Zinhar, Poetikhars, Heves, Ücra gibi dergilerde görülen hareketlilik, Efe Murat, Ömer Şişman, Serkan Işın, Cem Kurtuluş gibi genç isimler ve diğerleri, bir ‘hata’ yapmaya çalışıyorlar sanki. Ömer Şişman’ın “hata devam ediyor” adlı kitabına gönderme yapıyorum evet ama genel olarak bu hareketlenmede bir ‘kendi hatasını yapma’ havası var. Onaylama mekanizmalarının dayattığı/önerdiği doğrulara yeğ tutma var. Sevim Burak metinlerindeki görselliği de yeniden okumanın zamanı geldi sanırım ya da ‘herzamanki gibi tam zamanı’.

Aslında bugün ‘eleştirel toplu basım’ denilen basımları çağırıyor hem Ece Ayhan hem de Sevim Burak metinleri. X söyleşisinin bir o kitapta bir bu kitapta derlendiği, tarih bilgilerinin, dipnotların, değişiklikleri gösteren taslakların yeralmadığı mevcut Ece Ayhan kitapları yerine elimizde bu referans basımlar olmalı sanki. Sevim Burak’ın da kendi grafik kararlarını farklı yorumlarla, değişikliklerle beraber görebileceğimiz, yazım macerasıyla yayım macerasını da veren mutlaka elyazısı sayfaların tıpkı basımlarını da içeren görsellerle toplanması gerekli görünüyor. Öte yandan bu tür durumlarda tartışmalar olacak, mülk edinme gayretleri ortaya çıkabilecek, tarihyazımının her zamanki meseleleri gündeme gelecektir. Bir ele göze bulaştırma yaşanmadıkça bunların verimli olacağını varsayabiliriz.

Tabii Orhan Kahyaoğlu’nun hazırladığı “Mor Külhani, Ece Ayhan Şiiri” (Ne Kitaplar, 2004) gibi kapsamlı ‘hakkında yazılmış yazıların biraraya getirildiği kitaplar’ da bu basımlarla birlikte yenilecek, çoğalacak, güçlenecek ‘şenlenecektir’ muhtemelen.

Ama araştırma nesnesi haline getirmekten çok onlarla birlikte hareket etmemiz, onlarla düşünmeyi, onlarla yazmayı elden bırakmamız da gerekiyor.

Hatalar yaparak Sevim Burak ve Ece Ayhan okumak ve yeni hatalarımıza onları da katmak için bu şart herhalde.

Everest My Lord’daki formların, üslupların, renklerin, kişilerin, anlatıların çokluğu ve çoksesliliği adına en azından...