Bu Blogda Ara

Pazar, Ağustos 22, 2010

POLİTİK ÇOCUK KİTABI VAR MI?

KÖŞE İSMİ: DALALET

BU YAZININ BAŞLIĞI:

POLİTİK ÇOCUK KİTABI VAR MI?

BirGün gazetesi, 22 Ağustos 2010, Dalalet 34/142

Süreyyya Evren

sureyyya@mexico.com

Muhteşem bir politik çocuk kitabı nedir? Nasıl olmalıdır? En politik mesajlarla yüklü olan mıdır mesela?

Aslında bir metnin her bir öğesi bir mesaj(ileti) sunuyor, ana fikir veya kısadan hisse lokması tek giyilecek hırka değil. Ve bu durum çocuklarda çok daha berrak.

Bazen kızıma gerçekten çok kör parmağım gözüne mesaj veren didaktik çocuk kitapları okuyorum. Ama asıl şamata sonra başlıyor. Kitap bitince kitabın ana fikrini, ne anlattığını soruyorum. Ve cevap asla benim ‘yazar da biraz abartmış, bu kadar düz bir şekilde göze sokulur mu’ dediğim mesaj olmuyor.

Bir örnek vereyim. Okuduğum bir hikayede acıkmış bir kurt ormanda av aranırken karşısına evcil bir köpek çıkıyor. Kurt ilk başta köpeği yemeyi düşünüyor ama o sırada köpek konuşmaya başlıyor ve “kurt kardeş ne diye burada açlık çekiyorsun sen de benim gibi insanların yanına gelsene çok rahat edersin” diyor. Köpek insanlarla yaşamanın nimetlerini ballandıra ballandıra anlatıyor. Kurt ikna oluyor. Beraber evin yolunu tutuyorlar. Yolda bir ara kurdun dikkatini köpeğin boynundaki tasma izi çekiyor ve irkilerek “bu da ne” diye soruyor. Köpek de “amaan boşver tasma izi, merak etme her an bağlı olmuyorsun arada bir takıyorlar önemli bir şey değil” diye cevaplayınca özgürlüğüne düşkün kurt “ben böyle karnımı doyuracağıma ormanda açlık çekerim daha iyi” diyerek köpeği terkediyor ve gerisingeri ormana dönüyor. Kitap böylece son derece net bir özgürlük mesajı veriyor değil mi? Siz öyle sanın! Kızıma soruyorum nedir ana fikri, ne anlatıyor bu kitap diye, şöyle cevap veriyor: “Köpeğin ne kadar cesur olduğunu anlatıyor! Cesur köpek, vahşi kurt ile hiç korkmadan uzun uzun konuştu! Çok cesur köpekmiş!!”

Görünen o ki özgürlük mesajı benim gibi ebeveynler için atılmış bir yem. Çocuklar iplemeyebiliyorlar. O yüzden artık bir yazarın didaktik bir çocuk kitabını okursam defterden silmiyor, bir sonraki kitabını yine elime alabiliyorum. Ursula Wölfel’de de böyle oldu.

1922 doğumlu Alman yazar Ursula Wölfel çocuk kitabı işinin duayenlerinden biri. Çizmeli Kedi yayınları, yazarın klasiklerinden ikisini Gülser Epçeli ve Sema Düzyol’un çevirileriyle Türkçeye almış. İlki 1962 tarihli (ve anladığım kadarıyla en çok okunup çevrilen kitabı olan) Ateşten Ayakkabı Rüzgardan Sandalet. Son derece dolaysız mesajlarıyla bende hayal kırıklığı yaratan bir kitap oldu. Ayakkabı tamircisi bir babanın oğlu olan Tim, şişman, kısa boylu ve çok yoksuldur. Arkadaşları arasında kendini mutsuz hissetmekte ve keşke herşey farklı olsaydı diye düşünmektedir. Babası da oğlanı kendisiyle barıştırmak için doğumgünü hediyesi olarak ona ve kendisine yeni birer ayakkabı ve sırt çantası yapar atölyesinde ve baba-oğul yürüyerek köy köy gezerler, adam köylülerin ayakkabılarını tamir eder karşılığında kalacak yer, yiyecek ve biraz nakit edinirler ve bu macera (artı babasının sürekli anlattığı mesajlı masallar) küçük Tim’i kendi kendine acıma ve kendi kendinden nefret sarmalından çıkartır. Bana sıkıcı gelen, bu hayli yerinde mesajların, fazlasıyla açıktan ve tekrar tekrar verilmesiydi. (Öte yandan, kısmen beraber okuduğumuz kitapta, kızımın en çok ilgisini çeken adamın ve çocuğun sandaletleri ve ayakkabıları oldu! Sanırım, ona göre bu hikayenin en akılda kalıcı yanı renkli sandaletlerdi!)

Kısacası, bu kitapta yaşadığım hayal kırıklığına karşın Ursula Wölfel’e devam ettim. İyi ki de etmişim! İkinci okuduğum Wölfel kitabı, orijinali 1970 tarihli bir başka yirminci yüzyıl çocuk edebiyatı klasiği olan Öteki Çocuklar’dı. Detaya girmeden hemen şunu söylemeliyim: muhteşem bir politik çocuk kitabı! Gerçekten gözlerim yaşararak okudum. Sadece bahsettiği dramlar dolayısıyla değil, anlatımındaki ustalık ve didaktizmi aşmışlığı dolayısıyla da. Demek bu iş böylesine ustaca da yapılabilirmiş duygusu verdi bana.

Sınıf savaşından kültürel farklılıklara, etnik çatışmalardan savaş çocuklarına, zeka özürlü çocuklardan alkolik annesiyle başetmeye çalışan çocuklara geniş bir sorunlar cephesini bir öykü kitabıyla katetmeye niyetlendiğinizi düşünün. Fazla haklı veya fazla acıklı bir tuzağa düşmeniz an meselesidir. Politik bir kitabı bu derece damardan konularla işlemenin zorluklarının üzerinden o kadar iyi geliyor ki Wölfel. “Hanna Yok!”, örneğin, nefis bir öykü. Hanna adlı bir kız, bir okul gezisi sırasında, kaybolur, birden kimsenin Hanna’nın arkadaşı olmadığı, kimsenin bu utangaç, silik kızın doğru düzgün tipini bile hatırlamadığı ortaya çıkar, öğretmenler endişelenir, bir arama ekibi kurulur, sonra kız bulunur, önemli bir şey yoktur, yol kenarında oyalanırken geride kalmıştır. Okul otobüse yeniden bindiğinde, Hanna’yı sanki ilk kez gören arkadaşlarından biri, “burnunun üstünde bir sürü çil var!” der şaşkınlıkla. Hanna cevap verir: “İyi ama onlar zaten hep vardı...” Bence bir siliklik öyküsü işte budur. İnsanın çillerinin, çirkinliğinin, sivilcelerinin, gözlüklerinin vs’nin ancak kaybolduğunda görülmesi...

Örnek olarak kitabın en az politik öykülerinden birini seçtim. Yoksa harika ve beklenmedik sertlikte savaş karşıtı öykülerden yoksulluk öykülerine çok etkileyici bir yelpaze sunuyor. Çocuk masumluğu fikriyle de oynuyor, aile fikriyle de. Çocuklar ve ebeveynler bir yana, öncelikle yazarların ve genel olarak öykü okurlarının dikkatini çekmesi beklenebilecek bir toplam.