Bu Blogda Ara

Pazartesi, Mart 05, 2007

Düzdalâlet: 100 Dalâlet - Birgün yazı 100 / 5 Mart 2006

Düzdalâlet: 100 Dalâlet

Birgün yazı 100

5 Mart 2006

Süreyyya Evren

Birgün kültür sanat sayfalarındaki yazı serüvenim 22 Mart 2005’de başlamış. Yaklaşık iki yıl sonunda 100. yazıya geldik. 100. yazının başlığını “Düzdalâlet: 100 dalâlet” koymamın sebebi şu: bazı başlıklar zihindeki belirli bir bölgeyi tekeline alıyor. Mesela ne zaman uçağa binsem, ‘Cam Kenarında Mogadişu’ başlığı bir bant gibi geçiverir aklımdan (Friedrich Christien Delius’un Afa yayınlarından çıkan bu kitabının kapağını da hatırlarım). Biri Maraş’tan, Maraş katliamından bahsetmeyegörsün ‘Kanrevanmaraş’ diye mırıldanmadan edemem arka planda (Nuh Ömer Çetinay’ın şiir kitabının adıdır bu da ama o kitabın kapağını hatırlayamıyorum). İşte bu hesap, yüzüncü yazımın yaklaştığını düşünmeye başladığımdan beri de ‘yüz yazı düz yazı/düz yazı yüz yazı’ diye mırıldanıp duruyorum (Haydar Ergülen’in Express yazilari Düzyazı:100 Yazı başlığıyla yeni kitaplaştığı için belleklerde taze olmalı).

Benimkisi de yüz dalâlet düz dalâlet oldu galiba.

Yüzüncü yazı vesilesiyle memleket kültür sanat alemine şöyle bir genel genel bakalım diyesim var. Evet, iki yıldır burada konuşuyoruz, çok konular oldu, var, peki bugün yaklaşık olarak çerçeve ne.

Her alanda Türkiye’de zihniyetler belirli bir kültürcü kamplaşmaya sokulmak isteniyor diye yazıyordum yakın bir zamana kadar, artık bu evre geçti, kamplaşma inşası tamamlandı ve realize edildi. Şu anda kamplaşma var ve işliyor. Her saniye. Kamplaşmanın dışından söz almak, kamplaşmanın dışından yazmak hemen tümüyle imkânsız. Kimilerinin arafta kalmak olarak formüle ettiği sıkışmışlık, seçeneklerin dokunanı kapan anaforsuluğu, arayerdelikten siyasi alternatifler üretmek isteyenleri, üçüncü yollar takip etmek ve daha dönüştürücü bir role işlerlik kazandırmayı isteyenleri ‘imkânsızı isteyenler’ olarak kodluyor.

Tabii anarşizm imkansızı istemeke aşinalık yarattığından biz fazla zorluk çekmiyoruz. Tanıdık bir zemin, neredeyse.

İlla ki bir toprakta nefes alınacaksa bizim için nefes alınabilir zeminin nasyonalist kamp değil ama anasyonalist kamp olduğu aşikar. Fakat anasyonalist kampın sağ kanadını tutan liberal mecralar ses bozumuna da yol açabilen, bütün kampın bilgisini niteleyebilen etki alanı geniş ve yer yer pervasız, ele geçirici ve zararsızlaştırıcı bir dili dolaşıma sokuyorlar. Anasyonalist kampın içinden sol sesleri siyasileştirmek isteyenler için ciddi bir problem bu. Liberal mecralar birşeylerin üstünü örterek hareket etmeyi şart koşmayı seviyorlar, hakkaniyetsizliği sorun addetmiyorlar ve ortaya koydukları anasyonalist propaganda reaksiyonlara gerekçe sağlamaktan çekinmiyor. Umurunda değil. Sonunda kendisi hep temiz olanın lisansını ilk alan olmayacak mı? Bu noktada sanırım anasyonalist kampın içinden konuşurken ‘hakkaniyetli’ değerlendirmelerle, hiçbir şeyin üstünü örtmeyi şart koşmayıp tersine herşeyin üstünü açarak, açılırsa kötülükler saçılır mı diye tabular icat etmeyerek ve liberal distorsiyona karşı sürekli uyanık bir söylem benimseyerek devam etmek bizler için mecburi. Bu şekilde hem anasyonalist kampı radikalleştirmek hem de nasyonalist kamptaki reaksiyonlara kapılmış ama aslında geçişlere gözünü kapamamışlar için solucan delikleri bulundurmak mümkün görünüyor. Dolayısıyla sahici bir sol, her tür sola yeğ, aşkın olmayan bir sol, tüm sol ideolojilerden mühim. Ve aynı anlamda, sahici bir yazı her tür yazıya yeğ, aşkın olmayan bir yazı, tüm yazma ideolojilerinden mühim...