Bu Blogda Ara

Pazartesi, Aralık 04, 2006

KÜRTÇE KENDİ YOLUNA - Birgün yazı 88 / 4 Aralık 2006

KÜRTÇE KENDİ YOLUNA

Birgün yazı 88

4 Aralık 2006

Süreyyya Evren

4. Diyarbakır Edebiyat günleri de yapıldı. 16 -19 Kasım 2006. 2003’te başlamıştı bu etkinlik, ilk iki yıl basından takip etmiş, 2005 yılında ben de katılmıştım. Bu sene yine basından takip ettim! Ünlem işareti koyuyorum çünkü muhtemelen “nasıl yani” diyeceksiniz...

Bu dört yıl üzerinde düşünelim. İlginç şeyler söylüyor bize. Hem kendi dinamikleri, etkinliğin kendi gelişimi, hem de merkezin etkinliği okuma biçimi, kodlama biçimi dikkat çekiyor...

Kabaca, diyebiliriz ki, etkinlik Diyarbakır’a merkezden ‘kültür’ü taşıdığı ölçüde merkez için değerli bir etkinlik oldu. Aynı şekilde Diyarbakır da takdire şayan, sempatik, gelişme gösteren, değerli bir yer oldu. İstanbul’dan büyük yazarlar, ‘büyük usta’lar, oraya gittikçe, bu, orasının da burada değerli olanı tanıyabildiğini, demek ki, edebiyattan anladığını, anlar hale geçmekte olduğunu gösterdi. Edebiyat aleminin onayladığı merkezi yazarlardan veya medyasının onayladığı star yazarlardan biri çağrıldığında ‘orada birşey oluyor’ denirken Türk edebiyatının bilmediği bir Kürt yazar çağrıldığında ‘gene birşey olmuyor’ denerek bakışlar çevriliyor.

Bu sene iyice ayyuka çıktı bu tutum. Necmiye Alpay’ın istisnai yazısı (Radikal Kitap, 1 Aralık 2006) dışında tam bir yüz çevirme var. Edebiyat alemimiz ise ilgilenecek birşey hemen hiç göremiyor. Bu tavırda şu da var, İstanbul çekilirse sıradan taşra edebiyat şenliklerine dönersiniz, meyve festivallerinden biri olur, deniyor. Biraz şantajvari...

Diyarbakır Edebiyat Günleri’nde Kürtçe öne çıkıyor. Giderek daha fazla. Buna karşı cepheden milliyetçi edebiyat insanlarının itirazlarını geçelim (elbette var böyleleri), daha çok, bahsettiğiniz zaman, son Irak savaşı sürecinde Kürtler-ABD ilişkilerinden dem vuranlar var (bir kez daha, nasıl yani, di mi, Edebiyat Günleri ve Kürtçe’nin hamleleri ile ne bağlantısı var bunun), ulusal kültür atağı yaptıklarını ve bunun maalesef anakronik bir Kemalizm çeşitlemesi olduğunu söyleyenler var (tamam, kabul, bu daha sofistike görünüyor, ama, yani) ve tabii bir de hiçbir şey söylemeyen ve sorarsanız çok önemli diyen ama gerçekte net bir sessizlikte bırakma politikasını yerinde görenler var.

Ama toplamdaki tablo sarih. Yedi pare top atılsa ‘Kürtçe atıldı, sayılmaz’ denecek. Türkiye edebiyatı diye birşeyden bahsediliyorsa, ya da Türk edebiyatı sözü üzerinde fazla düşünülmeden aynı anlamda kullanılıyorsa, Diyarbakır’da dört yıldır sürdürülen bu etkinliğin çok daha fazla ses getirmesi, çok daha fazla ele alınması gerekir. Dahil olmuyorsa dışarda bırakırım taktikleri değil, eleştiri varsa onu da masaya getirip, çatır çatır tartışılacak şeyler bunlar. Ne oluyor, ne bitiyor, nasıl oluyor, deneyimler, önceki ve yeni, teoriler neler söylüyor. Türkçe ile Kürtçe bu uğrakta nasıl konuşuyor? Hiç mi konuşamıyorlar? Konuşamıyorlarsa neden konuşamıyorlar?

Evet, bu soru mühim: konuşamıyorlarsa neden konuşamıyorlar?