Bu Blogda Ara

Pazartesi, Nisan 17, 2006

SANATTA BOKSÖR SARILMASI - Birgün yazı 57 -- 17 Nisan 2006

Birgün yazı 57 -- 17 Nisan 2006

SANATTA BOKSÖR SARILMASI

Süreyyya Evren

Sanatta eleştirel düşüncenin ‘hal ve gidiş’ine el atarken Foucault'nun altını çizdiği parrhesia kavramını, yani belirli bir risk alarak hakikati söylemeyi, özellikle de hakikati tahakküme karşı ya da otoriteye karşı söylemeyi ele almaya ve sanatta düşünmeye çalışmak iyiydi güzeldi. Ama hayat bütün kollarıyla çekiştiriyor.

Risk alarak hakikati dile getirme niyetiyle yola çıkıldığında hakikati gördüğü yerde ezmek isteyen bildik güçler bir yana, hakikat adı altında hakikatın belirli temsillerine sanatı ve her türlü dünya yorumunu hapsetmeye çalışan bir tür ‘politik’ yorumla da mücadele ederiz. Hakikatin doğrudan söylendiği parrhesia kendi başına bir değerlendirme ilkesi olabilir ama eleştirelliğin kökenindeki öğelerden biriyse eğer, kendine de dönmeyi bilir. Parrhesia, aslında sadece dışardaki iktidarlara karşı değil, aynı zamanda içerdeki ve her an oluşan iktidarlara karşı da sürer. İktidar sadece tahtta değil ayrıca avuçlarımızdadır sonuçta.

Aslında parrhesia ile sanat arasında kalıp katlandığımız cefa, çift bıçaklı: sanatta eleştirel düşüncenin hepten reddedilip ve bastırılmasına dayanan egemen işleyiş ile eleştirel düşünceyi salt belirli kiplere hapsetmek, mülk edinmek isteyen, hatta mülk edinme hakkının (ve sabit formlarının) önceki mücadelelerden kendisine miras kaldığını düşünebilenler arasında sıkışmamızdan kaynaklanıyor. Eleştirel düşünce kendine dönemediği zaman eleştirelliği de suya karışıp gidiyor. Kimbilir nerede tekrar karaya çıkacaktır...

Bu biraz da siyaset alanının tarifindeki ayrışmalardan kaynaklanır. Siyasi olan nedir? Hangi konudaki hakikat siyasidir?

Bugün sanat ortamında, ve edebiyatta da, bu konuları tartışmayı zorlaştıran öncelikli faktör kariyerizmin zirve yaptığı, siyasetten fena halde kopmuş genel sahne. Sahnenin sterilliği eleştirelliği hasta ediyor ve kendi sözünü tartışmasını zorlaştırıyor.

Eğer siyaset alanıyla gündelik hayat konuları arasında bir uzlaşmazlık tahayyül edersek gündelik hayatı kucaklayan her tutumu siyasetten uzaklaşma addederiz ve siyaseti esasta devleti merkez alan bir kategori olarak kurarız. Ama siyaset sahasını devlet merkezli kavrayıştan taşırdığımızda, siyasetten çekilmenin, erksizleşmenin, eleştirelliğin zayıflamasının yaşandığını söylemek demek siyasetin tekeline talip kalıplara eyvallah demek olmaktan çıkar. Gündelik hayatla siyaset alanı arasında bir uzlaşmaz karşıtlık gören bakış, gündelik hayata doğru yüründüğünde siyasetten dışarı adım atılmış olmadığını düşünen, hakikatın düşmanının salt hakikatin günahlarını açığa vurduğu egemenler değil aynı zamanda hakikatın temsilciliğini tarif edip kontrol etmeye talip olanlar olduğunu dillendiren bakışla çatışır.

Nietzsche’nin dediği gibi, trenden bakarak bir ülkeyi tanımayalım. Sanat alanı, siyaset alanı, hakikat, parrhesia ve diğerlerini mutlak kategoriler olarak kontrol edemeyiz. Bunları ancak yaklaşarak, sarılarak, kavrayarak bilebiliriz. Ve eleştirellik derken sarıldıktan sonra silkelemekten bahsediyoruz. Tren penceresinden bakarak çerçevelere sığanları ululamaktan değil. Ya da, özellikle edebiyat ve sanatta çok sık karşımıza çıkmaya başlayan, çatışmaların yerini almaya yönelik, boksör sarılmalarından değil.