Bu Blogda Ara

Pazar, Eylül 11, 2011

BİRGÜN GAZETESİ'NDEN 'ANTİ-EMPERYALİST SANSÜR'


BİRGÜN GAZETESİ'NDEN 'ANTİ-EMPERYALİST SANSÜR'

'Olaylar' 30 Ağustos sabahı elime BirGün gazetesini aldığımda başladı. O gün gazetede İbrahim Varlı imzalı bir Suriye haberi yayımlanmıştı. İliştirilmiş gazeteciliğin bu eli kanlı versiyonu apaçık bir diktatör yanlılığını pompalıyordu. (http://www.birgun.net/worlds_index.php?news_code=1314705428&year=2011&month=08&day=30) Gazetenin Arap devrimine dair pozisyonu gibi de lanse edilen bu yaklaşıma karşı kendi itirazımı 4 Eylül tarihli yazımda yayımladım. (http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1187091385&news_code=1315129032&day=04&month=09&year=2011) Bu eleştiriye İbrahim Varlı iki gün sonra 6 Eylül tarihinde ağzı bozuk bir cevap ile karşılık verdi ve diktatör de olsa Esad'ın yeğlenmesi gerektiğine dair görüşünü tekrarladı. (http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1280068080&news_code=1315312000&day=06&month=09&year=2011) Ayrıca başka gruplara yakınlığıyla bilinen kimi internet mecralarından da hücumlara geçildi. Bu saldırıların ardından ben de bir yazı kaleme aldım. İşte bu noktada gazeteden link veremiyorum çünkü ne olduysa orada oldu, sözkonusu yazım sansürlendi ve yayımlanmadı. Bu konuda beni bilgilendiren de olmadı. Aynı gün gazetenin Pazar eki'nde 'Anti-emperyalizmi Tartışmak' başlıklı bir dosya yayımlayarak sözümona bana cevap verdiler. Tabii böylece 'tartışmak'tan ne anladıklarını da görmüş olduk: gazetenin perspektifinin dışına çıkanlara ağzı köpürerek saldırmak, susturamayınca sansürlemek ve kendi görüşlerini tek yanlı olarak vermek. Ne diyelim, iyi tartışmalar! BirGün'ün genel olarak nereye gittiği konusu, Arap devrimlerine nasıl yaklaşmak gerektiği konusu, nasıl bir anti-emperyalizm konusu gibi konular da artık başka vesilelere kalsın... BirGün'ün sansürlediği sözkonusu yazım aşağıdaki gibidir:


ÇOK YAŞA ESAD! VAR OL PANPİŞ!

Süreyyya Evren


Yüzsüzce iliştirilmiş gazetecilik yapıp Suriye devlet propagandasını bize haber diye satanlara “almıyoruz kardeşim senin antiemperyalizm soslu kurnaz devletçiliğini, kusura bakma, biz bu ülkede bunlardan çok gördük, başka kapıya” dedik diye nasıl da coştular. Bir hücum bir hücum. Ağzı köpüklü yazıların toplam resmine şöyle bir bakınca zaten Türkiye'ye hangi politikaları uygun bulanların Suriye'de de Esadçılığa mahkum olmamızı istediklerini görüyorsunuz. Nasyonalizm ile faşizm arasındaki ayrıma dikkat etmedim diye de çok bozuluyorlar. Bu nüans farkını her zaman yakalayamıyorum anlaşılan. Bakın, şimdi de bana çok bulanık görünüyor, iyi mi!

Ben bir de Somali'ye gidip etik olarak da sorunluluğu çok rahat görülebilen bir ticari anlatıyı iliştirilmiş gazetecilik üslubuyla haber yapma işini Oral Çalışlar üstlenebildi diye söylenip durmuştum. İbrahim Varlı'nın utanç verici Suriye haberinin yayınlandığı gün mahcup oldum tabii. Geri aldım sözümü. Adama sen kendi yazdığın gazeteye bak demezler mi?

Kimi ortodoks marksistler ortodoksluklarını açıktan yapamıyorlar. Devletçilik yapacaklar, duvar kenarından kenarından 'devlet illa kötü bir şey değildir iyi de olabilir, devletin işlediği cinayet doğru cinayet de olabilir' demeye getiriyorlar. Söylediklerini yüzlerine vurup siz açıktan reddederseniz de köpürüyorlar. Bu gürültülü üsluplarının gizlemeye çalıştığı ana fikir nedir, ona bakarsak, son yazısında aynı iliştirilmiş gazeteci 'Esad'ın diktatör olduğunu kabul ediyorum ama emperyalistlere yeğdir' diyordu. Tartışma bu kadar basit bir ana argüman etrafında dönüyor. Esad'ın bir diktatör olduğunu kabul ede ede ona anti-emperyalist değerler atfederek (işin bu kısmı esaslı bir ilüzyon) rejimini ve iktidarını korumak için kullandığı her tür kirli yöntem dahil olmak üzere bütün pratiklerinin arkasında durmak, ona meşruiyet sağlamaya çalışacak şekilde habercilik yapmak mı doğru sol tutumdur, yoksa hem Esad'a hem Müslüman Kardeşler'e mesafeli özgürlükçü bir sol perspektif geliştirmeye yönelmek ve Arap insanının devrimci süreçte erklenişine ve türlü güçlerce bu erkin geri alınmaya çalışılmasına odaklanmak mı doğrusudur? 'Esad diktatördür ama olsun başımızın üstünde yeri var, vurursa vurur, öldürürse öldürür, karşı koyan teröristtir' diyen bir sol Türkiye siyaseti için de nasıl bir tahayyüle sahip olduğunu açık etmiyor mu? Bir de kendi sözlerini ağabeylerine destekletmek için 'yoldaşlar tehlikenin farkında' diye haber yaptılar. Yoldaşlar dedikleri de Venezüella'nın ve Küba'nın devlet adamları, askerleri, hükümet başkanları. Chavez diyorsa Esad haklıdır öyle mi? Ulusalcılığın tu kaka olmasıyla artık mücadele edecek teorik takatleri kalmadı ya, ne kadar 'ulusalcı-anti-emperyalist' varsa “ben ulusalcı değilim ama” diye lafa başlıyorlar ikinci lafları ise şu oluyor: “emperyalizme en iyi ulus devletler direnir hem de apaçık diktatörlükler olsalar bile!” Foti Bonlisoy'un eski bir yazısı vardı BirGün'de, 'Antiemperyalizm ne değildir?' diye, bizim anti-emperyalizmimizi beğenmiyorlarsa Benlisoy'a bakıp kendi nasyonalistlikleriyle, antiemperyalizmin ne olduğundan bihaberlikleriyle orada hesaplaşsınlar. Ayrıca Suriye halkı o kadar 'geri' mi ki onları ancak Esad paklıyor, daha iyisini üretemiyorlar ve üretmeleri ihtimali de yok. Ve 'Suriyelilere bu kadar özgürlük kafi'ye karar veren merci kim? Kimin bakışı bu yukardan? Üstün Türkiyeli Araplara diktatör mü biçiyor?

Ben derim ki biz meselenin aslına dönelim. Mesele nedir? Arap baharı nasıl karşılanacak, nasıl algılanacak? Arap Baharı'na nasıl bakmalı?

Arap insanı yepyeni bir süreç yaşıyor ve özgürleşme yönünde büyük adımlar atıyor. Yepyeni bir moment bu. En ilkel emperyalist iddialardan biri de isyancıların İslamcılar olduğu iddiasıydı. El Kaide geliyor diye diye devrimci hareketleri bastırmak istediler. İsrail'in Mısır devrimine karşı tutumuyla bizim iliştirilmiş antiemperyalistlerin tutumu kesişiyor. Arap baharı Arap insanını erklendirmekle kalmadı, İspanya'ya, Yunanistan'a, Londra'ya, Diyarbakır'a da esin verdi. Bütün dünyada isyankar bir enerji dolaşıyor. Peki Tahrir ruhunun bu verdiği esin neydi? Alttaki insana dönüştürebilirsin mesajı verdiler. En temel mesaj buydu. Yapılabilir, yapabilirsin! Ama verdikleri bir mesaj daha vardı ki bizim ortodoksların uykularını kaçıran nokta da bu: yapabilirsin hem de partisiz, profesyonel devrimcisiz yapabilirsin! Aracıları aradan çıkar, sokağa çık ve kendi devrimini kendin yap! Mübarek'i mi devirmek istiyorsun, bir takım devrimcilerin ağzına bakman gerekmiyor, ceketini giy, dışarı çık ve indir! Örgütleneceksen aşağıdan örgütlen! İşte en çok bu tip mesajlar battığından bizimkilere Arap devrimlerine laf atmak için türlü yollar arıyorlar, her isyana sıktıkları antiemperyalizm ketçabı, İslam tehlikesi mayonezi en kolay, en merkezi manevralar. Buna bir de 'bakın iktidarı şu kaptı, gördünüz mü devrim birşeye benzemedi, özgürlük gelmedi işte oh olsun', diye sürüpgiden aşağılamalar dizisi eklendi. Gözleri salt iktidarda olduğu için toplumda ne değişti, siyasi kültürde ne değişti, bunları fark edemiyorlar. Bir grup Arap subay iktidara el koyup Chavezleşse de Arabistan kurtulsa diye bekliyorlar. Yeni diktatör gelmeyecekse de hiç değilse iktidardaki diktatörlere dokunulmasın! Arap devrimine huzursuz huzursuz baktıkça tek bir şey arıyorlar: komünist partisi! Komünist partisi ortalarda yok, bu nasıl devrim, komunist partisi nerede? Cevap gene basit: 68'de neredeyse orada! Kimse merak etmesin.

Hiyerarşik yapıların kontrol etmediği yepyeni devrimci süreçler yaşanıyor, insanlar erklerinin sınırlarını esnetiyorlar. Devlet propagandacılarının izinden gidip Suriye'yi İslamcılardan ibaret sanmamızı istiyorlar, halbuki sözgelimi Asaf Bayatların dediği gibi “Suriye devrimi dini motivasyonlu eylemcilerce değil büyük ölçüde hep birlikte demokratik bir düzen talep eden (dini olduğu kadar seküler) sıradan yurttaşlarca yürütülüyor.” Suriye'yi El Cezire'den takip ediyoruz diye de laf atmışlar. Ne yani salt sizden mi takip etseydik? Vah vah Esad'ın askerlerini, polislerini terörist İslamcılar öldürmüş, toplanalım da şehit cenazesine çelenk gönderelim mi deseydik? Boykot'un Suriye ile ne ilgisi olduğunu da anlamadılar. Ne süpergüçler ne de Esadlar anlamına geldiğini çözemediler maalesef.

Daha önce de dediğim gibi, bizim Suriye devrimi hakkında yaptığımız yorumlar Suriye'yi fazla bağlamaz, ama burasını etkiler. Buraya nasıl bir sol önerdiğinizi şekillendirir. Özgürlüğün hiyerarşik örgütlenmiş aracılarca özgürleştirileceklere rağmen getirilip onlara da giydirilen bir şey olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa özgürleşecek insanların kendi inisiyatifleriyle kendilerini özgürleştirdikleri sürece dendiğini mi düşünüyorsunuz? Yatay mı seviyorsunuz dikey mi? Diktatörüm ama para bende diyenleri mi tercih ediyorsunuz isyan ediyorum ama iktidarda değilim diyenleri mi?

Devrimci süreç iktidara devrimcilerin el koyduğu süreç değildir, böyle sananlar şimdi Putinler'den randevu alıp Çin'den mal getirmeye çalışıyorlar. Kalıcı devrim siyaset kültürünün dönüşmesidir. Kısmen tüm dünya özellikle Arap siyaset kültürü de isyandan ve öz-erklenmeden yana çağıldıyor bugün. Bundan heyecan duymak yerine paniğe kapılıp saldırganlaşmak için de kendi aracılık pozisyonuna fazla yatırım yapmış ve yatırımlarıma ne olacak diye kaygılanan samimiyetsiz bir 'devrimci' olmak yeterli görüyoruz ki.