Bu Blogda Ara

Pazar, Kasım 26, 2006

ŞİİRİN TAM ZAMANI, DİYESİM - Birgün yazı 87 / 27 Kasım 2006

ŞİİRİN TAM ZAMANI, DİYESİM

Birgün yazı 87

27 Kasım 2006

Süreyyya Evren

Şiirin, şiire yüz dönmenin, şiire doğrunun tam zamanı, diyesim var bir süredir. Ucundan kıyısından dile getirmeye de çalışıyorum bunu. Öncelikle, piyasanın kültür ve dolayısıyla edebiyat sahasını önemli ölçüde dizginlediği bir dönemde şiir finansal bir heyecan uyandırmadığı için. Şiirin en büyük şansı satmaması oldu. Satmadığı ve satmayacağı düşünüldüğü için piyasa şiire yatırım yapmıyor, yakasını bırakıyor ve şiir kendi başına kendi bildiği yoldan giderken dilediği gibi sadece kendi karabasanlarını görebiliyor. Sadece bu da değil, bağlantılı ama başka bir kutlu olay daha açtı şiirin önünü: şiirlordlarının çoğu onlardan daha kötü niyetli piyasa tarafından felç edilip vitrine kondular. Acımasızca. Artık herşeyin anlamı değişti, yedi ödülün yedi kılıçlı jürisi olmanın bir etkisi kalmadı. Kimini prenslikten şutladılar ve yerlerine yeni prens atadılar aldırışsızca, prensler birden kendilerini derviş gibi hissetti, iğreti dervişler oldular. Kimi şiirlordları büyük medyada büyük lakırdıların dalgalarında boğuldu; kimi herşeyi farketti, üzerine gitmek istedi, ama soyulup çırılçıplak edilip ‘işte bir hırs küpü’ diye yan sokağa bırakıldı ve küskün bir öfkeyle, yan sokağa yerleşti. Eküriler-klanlar, aracılar, eski sistemin yılmaz bekçileri, ‘biz daha genç sayılırız, acep bu hortum bizi yükseltir mi’ diye heyecanlandılar ve gerçekten yükseltti de hortum onları, eskiden klanlıklarını birlikte konuşturanların her birini yukarılara fırlattı, farklı ağaç dallarına astı, zararsızca konuşuyorlar, ‘hortumda sağ kaldık’ diye sevinmeyi heceliyorlar. Gençler birden farkettiler ki ağababalarından daha büyük canavarlar geleli beri şiir konumları eski hiyerarşilerden kopmuştur ve yeni paraağalarının da hesap defterlerinde yer almayacak kadar minör bir ekonomide seyretmektedir. İşte bir canlanma, yeniden başlama fırsatı, dendi. Öyle ya da böyle bir tür avangard itki, radikalizm, deneyselcilik; birden konuştuklarımız bunlar oldu. Garip, hayli garip ama anlamlı bir şekilde, doğu bloğundan yeni çıkan ülkelerin 90’larda sanatta gösterebildikleri 20 yy. avangard geleneklerini kısa bir sürede ve yeniden yaparak, yaşayarak öğrenme ve kendine katıp ortamı/düşünüşü yenileme, kayıp bağlantıları taze düğümlerle birleştirme ve sanatın önünü açma tutumunu, tarihten hızlı gitmek denilen bu hamleyi başka bir versiyonuyla burada yaşadık, yaşıyoruz. Somut şiire, sesli-somut şiire, işitsel şiire, görsel şiire, deneysel şiire, artık nasıl adlandırılsa, isterseniz önerildiği gibi bilinç-biçimli şiir diyelim, işte ‘bu’ şiire yönelik ilgi tümüyle bağımsız inisiyatiflerle arttırıldı. Şiirin 20. yy’da gittiği, adım attığı en uçlar nerelerdi, biz oraları mesken tutacağız, şiir nerede şiir olmaktan çıkabildi, biz oradan şiire döneceğiz, dendi, deniyor. Şiirimizin parti elitlerinden geriye kalanlar bu gelişmelere set çekmek istiyorlar doğal olarak, eski babadan kalma dışlama yöntemleriyle, ‘maalesef’ pseudo-iktidarlarla söz geçiremiyorlar. Ve yeni süperkültür mafyasının da umrunda değil şiirde ne olup bittiği, biliyoruz. Bu durumda tek bir şey oluyor: araştırma, arama, bağışık yapma, deneme, ayrı kanallardan gitme, gidebilme sürüyor. Merakla takip edilecek bir durum. Nereye gidecek? Bu yazıda ‘bu’ şiir canlanmasının yerli örneklerine değil de sözkonusu hamleyi 20. yy’ın başka yerlerdeki hamlelerine bağlayan önemli bir çeviri çalışmasına dikkatleri çekmek için başlamıştım. Yer kalmadı, kısaca değineyim şimdilik: Yasakmeyve şiir dergisinin 22. sayısının (Eylül-Ekim 2006) bir kitapçıkla beraber dağıtıldığını göreceksiniz: Erhan Altan’ın hazırladığı bu kitapçığın adı “Avusturya II. Dünya Savaşı Sonrası Deneysel Şiiri Seçkisi”. Viyana Grubu’ndan günümüze Avusturya’da sürdürülenleri örneklerle ve yan bilgilerle Türkçe okura sunan bu kitapçığa dikkat! Biraz erken çıkmış çok önemli bir başka çalışmayı hatırlattı bana: Bülent Kandiller ile Yurdakul Kavas’ın hazırladıkları Somut Şiir (Uçurum Yayıncılık, Ankara 1986). Türkiye’ye de gelen Gerhard Rühm, Ernst Jandl, Heinz Gappmayr her iki eserin ortak şairleri arasında...