Bu Blogda Ara

Pazar, Haziran 13, 2010

İRFAN AKTAN LAN DİYEBİLMELİ LO!











KÖŞE İSMİ: DALALET

BU YAZININ BAŞLIĞI:

İRFAN AKTAN LAN DİYEBİLMELİ LO!

BirGün gazetesi, 13 Haziran 2010, Dalalet 24/132

Süreyyya Evren

sureyyya@mexico.com

İrfan Aktan’a hapis, Express’e para cezası vermeleri gerçekten çok net ve sert bir darbe. Belirli bir dili dört koldan kontrol etmeye çalışıyorlar. Belirli bir dil derken belirli bir söylem değil kastettiğim, belirli bir yordam. Kim konuşacak ve kim susacak? Meselenin önemli bir kısmı bu iktidar savaşlarında. Bağımsız ve kontrol edilemeyecek basın out. Tehlikeli addediliyor. İrfan Aktan, Express, Hakan Tahmaz vd.leri konuşurken iki kere düşünsün deniyor. Kim tedirgin edilmeden konuşabilir, kim tedirgin olmadan Kandil söyleşileri yapabilir, kim akışa maruz kalmakla yetinmeyip söz almaya cüret edebilir? Herkes değil cevabı veriyorlar. Herkes değil, bir kategorizasyon var. Dergini dağıtamazsın, yazını yazamazsın, mendilimi tutmazsan. Ne demişti şair vakti zamanında: “Karıştırma sevgilim daha fazla bu otları!”

Ben bir de şahsen yoksunlaştığımı, bir şeyler kaybettiğimi de hissediyorum bu tip durumlarda. Ülkenin genel siyasi akışıyla ilgili analizler, değerlendirme çerçeveleri çıkarmalar bir yana. Şöyle diyebilir mi kişi: Ben İrfan Aktan’ı okuyordum, okurdum, daha okuyacaktım. Bana ne olacak şimdi sayın hakim?!? Yazabilecek mi eskisi gibi? Ne zaman Birikim’de veya Express’te yazsa, öncelikle elime aldığım, satır satır zevkle okuduğum, birçok şeyler öğrendiğim, bir çok şeyler düşündüren, tartıştıran yazılar verirdi bana. Aktüel okurlarına da veriyormuş o konuda bir şey diyemem onları kaçırdım. Ama Express ve Birikim’deki yazıları benim için son derece değerliydi. Şimdi ne yapacağım söyleyin hakim bey? Ya bir daha eskisi gibi yazamazsa? Ya aklındaki yedi tilkiden birinin kuyruğuna bu mahkeme kararı bağlandıysa teneke misali. Tıngırdarsa fikirler görünürleştikçe, söyleşiler yaparken, söyleşileri deşifre ederken, kağıda dökerken, dergiye verirken? Bununla ben nasıl baş edeceğim? Aldırmamam mı bekleniyor? “N’oolucak ya” mı demeliyim? “Eh, İrfan düştüyse Ahmet’e bakayım” demem mi bekleniyor?

Zaman zaman, Türkiye’de sansür var mı diye sorar bana farklı ülkelerden arkadaşlarım, tanışlarım. Cevap vermekte zorlanırım. Bazen “hem var hem yok” derim, bazen “var ama mantığını bilmiyorum”, bazen “bu sabah yoktu ama son durumu bilemiyorum” derim. Apollinaire bakmışsın yasaklanmış. Ama Apollinaire basarken “bu şimdi kesin toplatılır, imha edilir, yasaklanır” diyemezsin. Mantık zinciri bu denli emin kurulamaz. Belli olmaz çünkü. Belki de bir şey olmaz! Bana bir şey olmazcılık cenneti olmasından şikayet ederler hep Türkiye’nin, peki kişi ne desin, kime ne olacağını takip etmek bunca zorken.

Birikim’in 254. sayısında (Haziran 2010) İrfan Aktan’ın “Lo!” başlıklı bir yazısı var. Yazısında kültürel ayrımcılıklara, içselleştirilmiş kültürel hiyerarşi kavrayışlarına, Lo/Lan ünlemleri üzerinden eğiliyor. İlginç bir yazı, ama yazının Aktan’ı sürekli takip eden benim gibi okurları için bir başka ilginçliği davaya da söz konusu olan gazetecilik çalışmalarındaki sakin üslubun biraz dışına çıkmış olması. Öfkeli bir yazı ‘Lo!’. Ve ben tam da o yüzden bu yazıyı öne çıkararak Aktan’ı savunmak, desteklemek, savunabilmemizi buradan başlatmak istedim. Tam da o yüzden Aktan’ı en nötr olduğu, en tarafsız olduğu, en haberci, gazeteci olduğu, en bilgilendirici olduğu yazılarından biriyle değil de en kızgın olduğu, en hesap sorduğu, en fazla “lan” dediği yazısıyla sahiplenmek istiyorum. Liberalizmin öfkeyi mahkum ederken sinikleştiren tuzaklarından sıyrılalım istiyorum. Duygudan arınmış bir dünyayı değiştirme arzusu, dünyaya müdahale arzusu yoktur. Ortada bir duygu olmasa dünyadaki adaletsizlikleri analiz eden biri neden bu düzeni adil olanla değiştirmek istesin? Adil bir düzen adaletsiz bir düzene göre hangi rasyonel gerekçeyle savunulabilir? Eşitsizlikler kişide olumsuz bir duygu uyandırmıyorsa neden eşitliğe dayalı bir sistemi yeğlesin? İsyan, neşeli de olmalıdır, danslı da olmalıdır. Bunu hep söyledik ve unutturmamalıyız. Ama öfkesiz de olmayacağı bilinmiyor mu? Öfke illa ki çirkin değildir. Dünya isyanlar tarihi güzel öfkelerle yazılmış değil mi? İşte ben “Lo!”daki öfkeye bakıyorum ve onu güzel buluyorum. Güzel, isyankar, dönüştürmeye talip, müdahale etmeye soyunan bir öfke.

Arat Dink’e öfke çok görüldüğü veya öfkenin yakışmayacağı söylendiğinde de tepki duymuştum daha önce. Neden Arat Dink öfkelenmesin? Neden öfkesi güzel, isyankar, dönüştürmeye talip, müdahale etmeye soyunan bir öfke olmasın? Neden Arat Dink salt mağdursa haklı olsun ki? Haklı olduğu için haklı da olabilir. İrfan Aktan da öyle. Evet, sırf işini iyi yaptığı için yargılanmaya, ceza almaya ne kadar isyan etse yeridir. Ama biz okurları öfkesini törpüleyecekler diye de isyan edebiliriz.

Express’i dağıttırmayacaklarmış. 16 milyar ceza vereceklermiş. Ben bilmem, ama 16 bin kişi birer milyonlarını ceplerine koyup bir nümayişte toplanırsa da şaşmam. Facebook dehlizlerinde “güneş doğana kadar 100.000 kişi olalım” grupları kurmak değil ya tek seçenek...