Bu Blogda Ara

Pazartesi, Nisan 10, 2006

SANATLA PARRHESIA -- Birgün yazı 56 / 10 Nisan 2006

Birgün yazı 56 -- 10 Nisan 2006

SANATLA PARRHESIA

Süreyyya Evren

Foucault'nun altını çizdiği parrhesia kavramını, yani belirli bir risk alarak hakikati söylemeyi, özellikle de hakikati iktidara ya da güce söylemeyi sanatta düşünmek gerçekten karmaşık.

Sanatçının sanatçı kimliğiyle sanat sahasının dışına çıkıp belirli bir hakikati belirli bir iktidara yöneltmesini ele almak görece sorunsuz. Gerçi bugün kamusal aydın konumunun parrhesia’dan ne kadar uzaklaştığına, ne kadar anti-Diyojen, ne kadar dilekçe meraklısı bir hal aldığına bakılırsa bu da hayati mesele addedilebilir. Parrhesia’daki doğrudanlığın esprisi burada çok canlı olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçı-aydın kamusal konumunun bugün bazen resmi olmayan akıl olarak karar alımında rol (genelde danışman rolü) alması bekleniyor. Sözgelimi Aydınlar Dilekçesi adı dilekçe olmakla beraber buradaki gibi dilekçeci değildi. Belirli hakikatlerin sokağa dökülmesi ve iktidarın karşısına çıkartılması olarak anlaşıldı. Zaten Aziz Nesin’in kişisel olarak da bir parrhesia geleneği vardı.

Aziz Nesin gibi Foucault için de parrhesia herşey değildi ama eleştirel düşüncenin bir vazgeçilmeziydi. Her ne kadar bütün kitap parrhesia’ya odaklansa da Foucault’nun Doğruyu Söylemek kitabındaki asıl amacı parrhesia’dan bahsetmek değildi dersek biraz aşırı yorum yapmış olabiliriz. Ama asıl amacı kendi ifadesiyle “Batı felsefesinde eleştirel tutumun soyağacını çıkarma”ydı dendiğinde itiraz daha zordur. Bu soyağacında parrhesia’ya kritik bir önem atfetmiştir. Sorunsallaştırma neyin düşünce için referans alındığını ve hangi izin takip edildiğini gösteriyor. Sorunsallaştırmalar arasında dolaşıyoruz ve soyağacını yokladığımız hareketler de buradaki hareketlerdir.

Ama biz başka bir şeye bakalım. Sanat ediminin kendisiyle parrhesia nedir, sanat edimi bir tür yüzyüze konuşma edimi, bir parrhesia olarak kurulabilir mi, bu çalışır mı ve böyle okunur mu?

Sanat zaten ele avuca sığmazlık niteliğini öncelikle adlandırıldığında, bir kavram olarak icat edildiğinde yaşamaya başlamıştı. Bir de günümüzde daha da sınırları belirsiz hale geldiği söyleniyor –her ne kadar çeşitli kurumlarca mümkün mertebe kodlanmış, kategorize edilmiş olarak soğuk hava depolarında sergilense ve hatta ‘yetiştirilse’ de.

Galiba iki taraftan çekmemiz gerekiyor: sanatta dolayımla giden, sözünü söz sanatlarıyla söyleyen her yol mutlaka retoriğe varmıyor. Ve fazla doğrudanlık da mutlaka sanat dışına bizi çıkarıp bırakmıyor.

Son zamanlarda bir sanat eserinin tam da parrhesia olduğu için suçlandığına ve hatta bir mega sergiden sessizce kaldırıldığına şahit olduk. Bu iş, ayrıca, belirli bir hakikati iktidarın yüzüne fazla çıplak söylediği için sanat camiasında suçlandı. Bu niteliği, yani parrhesia niteliğini, ben atfetmiyorum. Ama suçlanırken kullanılan argüman buydu, parrhesia’nın üzerinde uzlaşılmış bir suçlama gibi tedavülde olmasının sanat alanı için ne söylediğine bakmaya çalışıyorum. İşe tekil olarak eğilmek de birşeyler elbet söylerdi ama şimdilik bu bakışa odaklanalım.

Hatta işin söküldüğü sergi içindeki sergi, genel olarak parrhesia yönü dolayısıyla, yani hakikati doğrudan söyleyen yanı dolayısıyla, sanatın dışına kaçmış olmakla eleştirildi. Gene bu sergi gerçekten de dedikleri gibi “hakikati doğrudan söyledi mi, söylemedi mi” sorusunu tartışmıyorum. Bir sergi için böyle genel konuşmak da zor ayrıca. Çok daha detaylı okumalar gerektirebilir. Ama neyi gözlemek mümkün: günümüzde bir sergi bu dille eleştirilebiliyor. Sanatın doğrudan olmaması, tek bir cümle olmaması, bir dolayım üzerinde kurulu olması gerektiğine dair bir önkabul geçerli demek ki. Sanırım bugün bu ortamda sanat yapmak için önce bu sanat tanımıyla hesaplaşmak gerek.

Aslında şu da var: bir sanat galerisi kendini belirli oranda hakikati söylemeye adayabilir mi? Konuyu buraya getirmek istiyordum ama sürekli kaçıyor. Bugün Karşı Sanat Galerisi böyle bir noktada değil mi: 6-7 Eylül’den F tiplerine, cezaevlerine, sonra da mayınlarla ilgili sergiye dek gözlediğimiz sanat galerisinin farklı bir kullanımı, illa ki sanatta doğrudanlık olmasa da belirli bir doğrudanlığa övgü diyebilir miyiz?

Öte yandan son zamanlarda görülen görsel şiire yönelik ilgide de zaman zaman benzer bir terime rastlarız, retoriğe yakın olarak ele alınan lirizm reddedilir. Görsel şiir bir parrhesia olarak kurulmaz belki, ama başka bir yolla eleştirel düşünceyi diri tutmaya çalışır. Şiire dair sanatlar olarak tescillenmiş yolları temizlemek ister. Daha doğrudan bir şeyle karşı karşıya bırakır bizi. O karşılaşma anını mekân seçer...