Bu Blogda Ara

Pazar, Mayıs 15, 2011

RECEP BEY ABDULLAH BEY'E KARŞI!

KÖŞE İSMİ: DALALET



BU YAZININ BAŞLIĞI:


RECEP BEY ABDULLAH BEY'E KARŞI!


BirGün gazetesi, 15 Mayıs 2011, Dalalet 72/180



Süreyyya Evren


sureyyya@mexico.com




İsimlendirme politikalarının, ad takma stratejilerin ne derece önemli siyasi aletler olduğunu en iyi gazetecilikten biliyoruz. Burası 'sayın Öcalan' polemiğine takılmış bir yer.


Erdoğan'ın isim politikalarını ele alışı bana Fatih Terim'in İmparator/Çavuş muhabbetini de hatırlatmıyor değil. 'Ben ders almam, ders veririm' tarzı bir dayılanma, ya da Rüştü'nün dört gol yediği bir maçtan önce söylediği gibi 'ben gol yemem, bilmemne bisküvisi yerim'. Şimdi piskevüt oldu gerçi bisküvi de... Zaten eskiden de nasıl yazıldığı tartışılırdı. Bahçeli'nin bu anlatı için en ucuz ve çocuklar arasında en az makbul bisküviyi seçmesini de herhalde çocuğu olmamasına bağlamak gerek. Çocuğu olsa “benim iphone'um niye yok” diye yazardı mesela senaryoyu...


2002 seçiminden önce basının Erdoğan'ı Tayyip diye küçük görmekten çekinmeyen kalemleri 'güç onda artık' moduna geçilince hiç tereddüt etmeden Sayın Erdoğan diline zıpladılar. Sorun yoktu. Sonra Kılıçdaroğlu Recep Bey'i çıkarttı. Recep Bey birden bir hakaretmiş gibi algılandı. Bu tuhaf dönüşümü incelemek gerek. AKP'nin birden resmi bir deklarasyonla AK Parti olması ve AKP diyenleri iktidarın bilmemnecilikle suçlayabilmesi gibi. Değme merkezi baskı devletinde olmayacak bilimkurguluk durumlar bunlar. Kafkaesk bir roman gibi. Vay AKP'yi AKP diye okudun siciline bu yazılır, e şimdi yarın da MHP iktidar olsa MIH Parti demeyen faşisttir deseler ne yapıcaz? Bence MIH Parti iktidar olursa AK Partileri faşistlikten tutuklayacak. CHP de CUMHUR Parti mi olacak acaba? CUMHUR Parti demeyenler cumhuriyet düşmanı ilan edilip tutuklanacaklar mı?


Adlandırma stratejilerinin ne kadar önemsendiğine bakar mısınız? AK Parti markası seçmenin satın alma davranışını mı etkiliyor yani? Muhtemelen öyle. Seçmenin (siyasetçi masallarını) satın alma davranışını belirleyen en temel noktalardan birinin de ambalaj (lider) olduğu biliniyor. Gerçi bizimki gibi bütün partilerin tepeden inme çatıldığı bir yerde ambalaj olan liderin kendisi değil ama imajı.


Sayın Erdoğan Sayın Öcalan gibi bir şey, sanırım iktidarın tercih ettiği ana adlandırma bu. Tayyip, geçmişte kalması gereken, unutulması beklenen bir topçu (muhtemelen top geçer adam geçmez bir sağ bek), savaşkan şiirler okuyup hapse atılan bir mücahid, bir elhamdülillah genci. Erdoğan ise bir yeni Özal, neo-Özalizmin lideri, işadamı, gemicikler saçan bir adam, bir Sayın, Sayın Erdoğan. Ananı da al git diyen galiba Tayyip veya Recep değil, Sayın Erdoğan. Tayyip olsa ne yapardı bilmiyoruz. Belki Tayyip adama sarılacaktı, annesinin elini öpecekti! İmajı böyle. Sayın Erdoğan mevkisinin gereği (bu mevkinin Türkiye'de Başbakanlıktan öte bir mevki olduğunu da anlatırcasına) ananı da al git diyor. Tayyip biraz da cahil bir çocuk, birilerinin eteğinden ayrılmayan, doğru yolu öğrenmeye çalışan, zor bir durumla karşılaşınca dualar okuyan bir genç. Sayın Öcalan görüşmeler yapılan bir liderken Apo'nun göbeğini kaşıyan bebek katili bir kıro olması gibi. Kürt hareketini lider sultası altında inleten de Apo muhtemelen, ama barışçıl sözünü dinletemeyen kişi Sayın Öcalan. Mesela Öcalan için de birisi Abdullah Bey diyerek yeni bir siyasi kimlik markası inşa edebilir mi? Recep Bey ile Abdullah Bey karşı karşıya gelseler ne olur? Bilebildiğim kadarıyla Kılıçdaroğlu, Recep Bey'i çıkartırken, Tayyip'in olgunlaşıp da cevval yönetici 'ananı da al git' Erdoğan olan imajının karşısına Tayyip'in büyüyüp gözü açılıp köşe dönmeci Recep Bey olan imajını getirmek istedi. Bir sonraki seçimde iyice işadamı kimliği büyümüş bir Erdoğan mesela Kılıçdaroğlu'na horgörmek için 'Kemal Efendi iki ekmek bir süt' diyebilir. (Fenerbahçe taraftarının utanç verici bir biçimde Beşiktaş teknik direktörü Rıza Çalımbay'a dediği gibi). Kemal Efendi de böyle bir markaya dönüşebilir. Ama çok da anlamlı değil çünkü Kılıçdaroğlu zaten ezilenin temsilcisi imajına oynuyor. Gandhi Kemal diye bir adlandırma var mesela. Burada şiddetsiz ama inatçı bir eylemlilikle sömürgecilerden kurtulma imgesi devralınmış oluyor. Gandhi siyasetinin anarşizmin pasifist koluna, Tolstoyvari koluna bağlanan yanından bir ödünç alma olduğunu sanmıyorum bunun; daha çok Amerikan/İngiliz elbisesi gibi gördükleri Recep Bey'lerini ülkeden kovup bağımsızlık ilan etmelerinin bir imgesi muhtemelen. Ama totalde bakınca sol bir imaj olduğu kuşku götürmez. CHP'nin askerin partisi imajını da silmek için düşünülmüşe benziyor olabilecek en pasifist eylemcinin ihramına bürünmek...


Recep Bey hikayesi patenti alınınca dikkatimi çekti aslında. Ne demek acaba böyle bir adın patentini almak. Mesela Coca Cola'nın da patenti çoktan alınmıştır muhtemelen ama Kazım Kazım'a Coca Cola Kid ismi takılabiliyor. Hayır bu bir kola markası da değil ki insan ismi. Kedi ismi deseniz ona ayrı dava açıyor zaten. Şimdi ben mesela Recep Bey müstear ismiyle şiir yazamaz mıyım? Bir müstear isim kullanmak için birisinden patent alındığını hiç duymadım, hele ki bu mahlasla şiir yazan başka bir isim yokken. Şimdi mesela Coca Cola mahlasıyla şiir yazmam yasak olsa neyse de Recep Bey mahlasını da mı kullanamayız? Bir insan ismiyle başka ne yapılabileceğini hayal etmekte zorlanıyorum. Bir arayayım internetten, yapanlar ne yapmış öğreneyim dedim bir de baktım Erdoğan yanlıları Recep Bey internet adresini satın alıp site kurmuşlar. İşte bu alınabilir ama bunun için de patent almak diye bir şey yok sadece tam adresi alıyorsun diye biliyorum. Bir harf için milyonlar ödendiğini hatırlıyoruz geçen on yıldan internet borsasında. Mesela www.trecepbey.com adresi alınmamışsa Recep Bey patenti kimde olursa olsun alamaz mıyım? Peki www.tcocacola.com adresini de mi alamam? (Cola Turka adresi gibi duruyor gerçi)


En ilginci şu, Erdoğan yanlıları zannettiğim kişiler Fatih yanlıları çıktı! Adlandırma stratejilerinde bir başka seviyeye geçilmiş ben görmeden. (Yukarıda bana yaptığı Fatih Terim çağrışımı da anlamını buldu böylece). Erdoğan yanlıları şu başlığı atmışlar: “Türkiye'nin Gandhilere Değil Fatihlere İhtiyacı Var!” Gandhiler dediklerinin Kılıçdaroğlu olduğu açık, burada ilk gariplik Kılıçdaroğlu'nu Gandhi imajından söküp atmaya çalışmak yerine onun 'Gandhi olan' olduğunu kabul edip Gandhilik konumunu kötülemeleri. “Evet, Gandhi olan Kılıçdaroğlu ama Gandhi olmak iyi bir şey değil ki”, demeleri. İyi olmamasını da pasifizm bize yakışmaz biz asker milletiz tadında (biraz da Müslüman değil diye galiba) giden bir 'Gandhi yabancı bir kahramandır'a oturtmuşlar. Gandhi ecnebi midir? Gandhi gavur mu sayılıyor gerçekten derin Anadolu imgeleminde? Sloganın ikinci kısmı tabii esas çarpıcı olan, yani Türkiye'nin Fatih'lere ihtiyacı var denilen yer. Ne oluyor Fatih Terim gene Galatasaray'ın başına mı geçecek diye bakabilir insan. Ama sayfada biraz aşağı inince anlıyorsunuz ki 'Davos Fatihi' adlandırmasına referans. Fatih adlandırmasının ana kaynağı olan Fatih Sultan Mehmed'in isminin Fatih olmaması da bir başka enteresan noktası bu Fatih olma tutkusunun. Demek ki Fatih doğulmuyor Fatih olunuyor, Atatürk doğulmaması ama Atatürk olunması, dahası Türk doğulmaması ama (ne mutlular eşliğinde) Türk olunması gibi. Bu sonradan olmaya vurgu kişinin doğuştan getirdiği değerlere yaslanmıyoruz ne mutlu bize kültürelci, etnisist, ırkçı vs değiliz gibisinden bir erken rahatlamaya sizi itmesin: sonradan olabileceğimiz şey aidiyetlerimizle belirlenmiş durumda. Kahramanımız Gandhi değil Fatih olabilir ancak, dahası, Gandhilerin değil Fatihlerin kurduğu bu devletin kendi kendini tekrar eden bir döngüden çıkmaması gerektiğinden Gandhilere vs değil gene ve sonsuza dek tekrar tekrar Fatih'lere ihtiyacı var.


Kimi Mehmet kimi Kemal kimi Tayyip kimi Ogün olarak dünyaya gelen Fatihlere...