Bu Blogda Ara

Pazar, Haziran 25, 2006

EMPERYALİST ESTETİK / Birgün yazı 67 - 26 Haziran 2006

Birgün yazı 67 - 26 Haziran 2006

EMPERYALİST ESTETİK

Süreyyya Evren

Hasan Ali Toptaş’ın son romanı Uykuların Doğusu’nu okurken neden bu kadar sıkıldığımı düşünüyordum. Okuması kolay, keyifli, birbirini izleyen hikayeleri takip etmesi zevkli bir kitap işte. Masal havasını içselleştirmiş, şehirlerin sonuna kadar gidip başka şehirler bulmuş. Belki de yazarın en iyi kitabı. Kelimelerin arasından çıkmak bilmeyen adam efsanesinin son rötuşlarının içeriden tamamlanışı. Bunlara karşın nasıl oluyor da kitap içime bir sıkıntı oturtuyordu?

Sonra edebiyatta direniş eylemlerini ele alan ilginç bir çalışmayı, Leo Bersani ile Ulysse Dutoit’nın birlikte kaleme aldıkları “Fakir Sanat, Beckett, Rothko, Resnais”yi (Dost Kitabevi Yayınları, çev. Suat Kemal Angı, Mayıs 2006) okurken geriye dönük olarak Toptaş’ta beni neyin bunalttığını farkettim. Kanonik hüner gösterisi idi ilk sorun. Büyük harfle Edebiyat’ın otoritesine aracılık vardı. Başarılı bir cümle olsun diye yazılıp başarılı bir kurgu olsun diye arka arkaya eklenmiş sözcüklerdi bende bir okuma direnci yaratan. Başarısız olmamaya yönelik özen metni kendi başına okunamaz kılıyordu. Çünkü böylesi bir okuma sizi yürürlükteki Edebiyatın otoritesine bağlıyor, bir şey söylemediği gibi birşey söylememezlik de edemiyordu. Edebiyatta kabul edilmiş Edebiyat beğenisinin ve otoritesinin gelişkin formu olarak Hüner’den çok Dert’in formu olarak Hüner’e yakın durduğumu kendi kendime mırıldanmama neden oluyordu.

Bersani-Dutoit, yukarıda andığım kitaplarında, temelde sanatın kendi otoritesinin reddi ile ilgileniyorlar. Beckett’teki başarısızlık estetiği dedikleri de öncelikle bu -sanatçının başarısının başarının kanonik kıstaslarıyla ölçüldüğü durumun reddi. Beckett’in de Rothko’nun da şöyle seslendiğini öne sürüyorlar: yapıtımın bir otoritesi yok! “Yapıtımdan hiçbir şey öğrenemeyeceksin; ondan hiçbir ahlaki kazanç sağlayamayacaksın; hatta yaşamının değerini, sanatçının sana sağlama yükümlülüğü olduğuna inandırıldığın sevinçle ya da üstün zevkle arttıramayacaksın.”

Buna karşılık sanat yapıtının inatçı bir şekilde dışlayıcı ve kapalı olduğunda her şeyi değiştirebileceğini iddia ediyor ve Beckett’in kapalılığını Ulyssess’i anlamak için anahtarlar veren Joyce’un kapalılığından ayırıyorlar. (Kışkırtıyor: Ece Ayhan’ın kapalılığı ve inadı acaba bu çerçevede nasıl değerlendirilebilirdi?) Burada reddedileni formüle ederken şuna dikkat çekiyorlar: sanat yapıtının gerçeği kendine mal ettiği, gerçeğin anlamını damıttığı, okurların ve seyircilerin de benzer bir süreçle yapıtın anlamını kendilerine mal edebilecekleri ve sanatçı/yazar aracılığıyla gerçeğin anlamını damıtabilecekleri varsayılır. Bersani-Dutoit’nın sanatçının otoriteyi reddi dedikleri tam da bu varsayımın altının oyulmasıdır, yapıtı kendimize mal etme çabalarımızın tıkanmasıdır. İnceledikleri sanat yapıtlarının birer direniş eylemi olduğunu ifade ederler. Bu yapıtlar, sanattan beklentisi sanatın ahlaki ve epistemolojik otoritesini desteklemek olan bir kültürün kendinden hoşnut tavrına hizmet etmeyi reddetmektedir. Sanatın gerçeğin üzerinde egemenlik modelleri kurduğu bir estetiği emperyalist estetik olarak görürler.

O zaman tabii şu soruyla boğuşmak gerekir: sanat yapıtını kendine mal eden bilinç yöneliminden farklı bir dolaşım (okuma?) tarzı var mıdır? Beckett’in geçmişteki sanatın uzlaşmalarıyla bir kırılma yaşadığını söylerken bunun sanatın sonunun kıyametimsi bir şekilde duyurulması değil yeniden başlamanın formülleri olarak okurlar. Beckett’in ifade etme başarısızlığı dediği şeyin, gene de ve sadece sanatsal dışavurum olarak belirtebileceğimiz şeyi nasıl onarabileceğini anlamaya çalışmak zorunda olduğumuzu söylerler. Beckett’in “sanat sıçramaları sever” sözünü alıntılar ve kastettiğinin kültürden dışarı doğru mutlak başlangıçlara eşdeğer sıçramalar olduğunu söylerler.

Sanatın otoritesini redde yönelik vurguları Larry Schiner’ın Sanatın İcadı’nda altını çizdiği büyük harfli Sanat’ın tarihsel otoritesini red gibi de okunabilir.

Bersani-Dutoit kitabının Beckett incelemesi bölümünün en kuvvetli bölümü ve bir bakıma sınırı gibi göründüğünü eklemeden edemeyeceğim. Açıkçası Resnais’nin çok az filmini seyrettiğim için Resnais bölümüyle ilgili kuşkularımı saklayacağım ama özellikle Rothko’da sanatın otoritesinin reddini ararken epey bir iltifat etmişler. Beckett’in edebiyatta yaptığını Rothko’nun resimde yaptığına ikna etme beklentisi oldukça abartılı. “Sanat ve Otorite” başlıklı giriş bölümü ve “Beckett: Ketlenen Okuma” bölümünü bu değini çerçevesinde öne çıkardığım açık.