Bu Blogda Ara

Pazartesi, Ekim 09, 2006

ÖYKÜ İLE ROMAN BELALARI –I- / Birgün yazı 81 - 7 Ekim 2006 yazısı

Birgün yazı 81 - 7 Ekim 2006 yazısı

ÖYKÜ İLE ROMAN BELALARI –I-

Eşik Cini dergisinin 5. sayısında (Eylül-Ekim 2006) öyküyle roman arasındaki sarkaç başlıklı bir soruşturma yer alıyor. Hem öykü hem de roman kaleme almış yazarlarımızı bu iki tür hakkındaki kimi yorumlar üzerinden farklı formları ve süreçleri tartışmaya kışkırtmak amaçlanmış. Cevapları yayınlanan yazarlar şunlar: Ahmet Önel, Ayfer Tunç, Erendiz Atasü, Feyza Hepçilingirler, Gaye Boralıoğlu, Gönül Kıvılcım, Günhan Kuşkanat, Hasan Ali Toptaş, Müge İplikçi, Necati Tosuner, Nezihe Meriç, Onur Caymaz, Oya Baydar, Selim İleri, Sibel K. Türker, Süreyyya Evren, Vecdi Çıracıoğlu ve Yasemin Yazıcı. Bu tür durumlarda sık sık başıma geldiği gibi soruşturmaya cevap verirken lafı fazla uzatmamaya çalıştım ancak bazı meseleler de değinilmesi gerek halleriyle kalakaldılar. Burada konuya devam etmeyi düşündüm. Ama kendi sözlerimi çoğaltmadan önce komşularım ne telden çalmış bir bakayım, olumlu olumsuz notlarımı dökeyim dedim. Dolayısıyla diğer yazarların bu soruşturmaya verdikleri cevapların bir okumasını yansıtan ufak tefek notlar düşeceğim önce.

*Bir Editör Hastalığı: Bazı ‘rastlantılar’ dikkatimi çekiyor. Sözgelimi Ayfer Tunç cevaplarında tüketim nesnesi sayılamayacak has edebiyat örnekleri olarak dört kitap sıralıyor: Bachmann’ın Malina’sı, William Faulkner’in Abşalom! Abşalom!’u, Thomas Bernhard’ın Odun Kesmek’i ve Peter Weiss’ın Direnmenin Estetiği. Farkettiniz mi, hepsi, sorudaki tüketim mantığının izini sürersek, YKY markalı ürünler. Hadi bu dili bir kenara bırakalım, hepsinin şu an Türkçe’de Yapı Kredi Yayınları baskısı bulunuyor. Şimdi ben böyle bir yorumu Tunç’un YKY’de çalışmışlığıyla birleştirip okumadan yapamıyorum. Ne yapayım. Dahası tüm soruşturmada Tunç üç yazarın daha adını anıyor. Ferit Edgü, Tanpınar ve Vüs’at O. Bener! Neden ünlem işareti, çünkü yine aynı kapıya çıkıyoruz, toplu yapıtları YKY tarafından basılmış üç yazarla karşı karşıyayız çünkü. Neyi hatırladım bakın. Şair arkadaşım Bora Aras biriyle tanışır, hafiften sohbete koyulurlar, ortak bir ilgi alanı olarak kitapların varlığı keyifle keşfedilir keşfedilmez Bora ne tür kitaplar okuduğunu, neleri sevdiğini sorar yeni tanışına. Karşısındakinin cevabı ilginçtir: “ben Can yayınları kitapları okuyorum!” Tabii bu cevaptaki naiflik profesyonel bir angajmanın uzantılarını doğalmış gibi göstermekle aynı şey değil. Bence daha açık ve içkin konuşmalı, pratiğe referans vermekten kaçınmamalı böylesi durumlarda, kimbilir yeni bir yazarın klasik bir kitabı yayına hazırlama deneyiminde neler vardır duymaya değer.

*Gölge Hayat Olarak Yazmak: Erendiz Atasü’nün soruşturmaya cevabının da son bölümü aklıma takıldı. “Romanın asıl güçlüğü, yazarın üzerinde kurduğu ruhsal baskıdadır. Gerçek hayatınızın üstünde, onu ağırlığıyla ezen bir gölge hayat gibidir romanın yazılma süreci.” diyor. Gölge hayat olarak roman yazmanın romancının hayatında dolaşması çok hoş bir tema. Bu gölge yazarın kendisinin veya ‘gerçek hayatı’nın gölgesi değildir, yazarın daha önce sebep olduğu bir oluşun durdurulamayan gölgesidir. Bir bela yanı da taşır. Ağırlığıyla ezdiği gibi hafifliğiyle tedirgin de edebilir. Ona kördür, yazarı görmez, ama yazarın gözü hep o gölgeyi arar. Göremediği bir an olursa paniğe kapılacağını düşünerek dahi paniğe kapılabilir...

Öykü roman sarkacına devam edeceğiz...