Bu Blogda Ara

Çarşamba, Ekim 18, 2006

ÖYKÜ İLE ROMAN BELALARI -2- Birgün 16 Ekim 2006

Birgün 16 Ekim 2006

Birgün yazı 82

ÖYKÜ İLE ROMAN BELALARI -2-

Eşik Cini dergisinin 5. sayısında (Eylül-Ekim 2006) yer alan öyküyle roman arasındaki sarkaç başlıklı soruşturmadan ve konuyla ilgili çevresindeki tartışmalardan hareketle geçen hafta bazı notlar düşmüştüm. Bir iki şey daha söyleyip sıçramak geçiyor içimden...

*Vecdi Çıracıoğlu soruşturmaya verdiği cevabın sonlarında birden dışarıya dönük bir çığlık atıyor: “Son olarak söylemek istediğim söz şudur ki istediği kadar hikaye romanı roman hikayeyi belirlesin: bir edebiyatçı olarak ben savaşı engelleyebilme yetisine sahip miyim? İşte gerçek hikaye, gerçek roman aslında burada başlıyor. İşte ben böylesi duygular içinde, böyle bir yazar olmak ve anılmak istiyorum.”

Gazeteci Turhan Tükel’in hazırladığı ender bulunur bir tartışma kitabını hatırlattı bu sözler bana. Kitabın adı kapakta “Beş Romancı Tartışıyor”, içerde ise “Beş Romancı Köy Romanı üzerine Tartışıyor”. Pazar Postası gazetesinde yayınlandıktan sonra kitaplaştırılmış bir söyleşi. Söyleşiyi yöneten gazeteci Turhan Tükel. Katılan romancılar da Fakir Baykurt, Kemal Tahir, Mahmut Makal, Orhan Kemal ve Talip Apaydın. Kitap 1960’da Düşün Yayınevi tarafından yayınlanmış. Konuşmaların sonlarına doğru ekibe Necati Cumalı da katılıyor o da birşeyler söylüyor.

Bu kitapta bana özellikle çarpıcı gelen şu: yaptıkları iş hakkında samimiyetle konuşan bir oda dolusu yazarın bire bir tartışmalarını takip edebilmek. Bugünkü piyasa kültüründe bana imkansız geliyor. İnandırıcı bile olmaz. Bugün beş romancımız (Murathan Mungan, Faruk Ulay, Elif Şafak, Celil Oker, Pınar Kür) “Beşpeşe” adıyla özel tasarım şık bir kitap yaptıklarında ancak bu inandırıcı oluyor. 2004’te çıkan ve Bülent Erkmen’in tasarladığı “Beşpeşe”de yazarlar birbirlerinin ardından, birinin bıraktığı yerden bir sonraki devam ederek bir roman yazıyorlar. Bülent Erkmen’in tasarladığı demek eksik bir ifade, zaten bütün “Beşpeşe” Bülent Erkmen’in projesi. Yani öncelikle bir tasarım projesi. Zaten herşeyin üzerinde bu kadar medya gözü varken ve her yazarın ayrı tanıtım programlarından, promosyon planlarından, imajlardan sözedilirken nasıl oturacaklar da hiçbir şeyi umursamadan romanı, halesini değil kendisini tartışacaklar...

“Beş Romancı Tartışıyor” kitabında ise bazen naiflik ölçüsünde bir doğrudanlık var. Kemal Tahir tartışmanın bir yerinde Talip Apaydın’ın Sarı Traktör adlı romanını ele alıyor, bir traktöre kavuşma tutkusuna sahip başkahramanın traktöre kavuşmasıyla romanın sona ermesini eleştiriyor ve roman esas orada başlar diyor. Kavuştuktan sonraki dramda başlayacak romanı aramayı öne çıkartıyor.

Yukarıdaki sözleriyle de gözüken şu, Vecdi için gerçek roman, gerçek hikaye, roman ve öykü üzerine sözleri bittikten sonra başlıyor. Roman ve hikaye, ancak roman ve hikaye üzerine konuşmalar bittikten sonra başlıyor. O başlangıçta sokakla, olaylarla, kargaşayla karşı karşıya geliyor ve en kötülerden bir kötü olarak da savaşla. Savaşı engellemek isteyen bir edebiyatçı olarak savaşı engelleme yetisine sahip olup olmadığını sorduğunda, kudretini burada, savaşta sınamak istediginde, andığı gerçek roman gerçek hikaye başlıyor. Döngü gibi. Ama güçlü ve dışa açık bir döngü. Kendi üzerine kapanmıyor.

*İbrahim Yıldırım’ın aynı sayıda yer alan öykü tartışmaları üzerinde duran denemesi de ilginç. Ben çoğu kez yazıları başlıklarına hiç bakmadan okumaya dalıyorum, bitirdikten sonra dönüp başlıklarına bakıyorum. Yıldırım’ın yazısının son cümlesini, “Öykü ‘öykü’den başka nedir?” cümlesini okuduktan sonra içimden cümleyi mırıldanarak “en kıvrak lafı en sona saklamış, yazı bittiği yerde başlamış,” diye düşündüm. Ama sonra başlığa bir baktım, yoo, sadece benimle ilgili birşeymiş, meğer yazar en kıvrak lafı en başta da söylemiş: yazının başlığı da “Öykü, “öykü”den başka nedir?” idi. Tavsiye ederim...