Bu Blogda Ara

Pazartesi, Mart 19, 2007

ŞİİR YAZILMAK İSTER - Birgün yazı 102 / 19 Mart 2006

ŞİİR YAZILMAK İSTER

Birgün yazı 102

19 Mart 2006

Süreyyya Evren

Bir süredir konuştuğum herkese aynı şeyleri yineliyorum: şiirin tam zamanı, daha doğrusu şiire yüzümüzü dönmeli, daha çok şiir okumalı, daha çok şiir konuşmalı, şiir tartışmalarını takip etmeli, şiirin gündemine dahil olmalıyız. Piyasa dinamiklerine hiç uymadığından şiirde ne olup bittiği piyasayı hiç ilgilendirmiyor o yüzden de kurumsal bir manipülasyon çabası yok. Şiirin muhafazakar yerel otoritelerinin de etkisi dağılmış vaziyette. Ne verdikleri ödüllerin anlamı kaldı ne de icazetlerin. Zaten kendileri de ekseriyetle roman yazıyorlar.

Şiirin bugün neden değerli olduğunu şu basit karşılaştırma bile anlatır: bugün o tarz romanı savunanlarla bu tarz romanı savunanlar arasında ciddi, samimi bir tartışma hiçbir şekilde yok. Hiçbir roman yazarı böyle bir tartışma içinde değil zaten böyle bir mecra da yok. Zihinlerde böyle bir aralık yok hatta. Kapandı. Romanlar, her biri tek başlarına, kendilerini çoğaltmaya çalışıyorlar. Bu tarz öyküyü savunanlarla şu tarz öyküyü savunanların ciddi, samimi tartışmaları da hayal. Üstelik öykünün kendine göre bu işe ayrılmış olduğu varsayılabilecek mecraları da var ancak buralardan öyle bir edebiyat tadı almak mümkün değil. Kamplaşmalar salt kişisel, düşmanlıklar salt kişisel, sürekli yinelenen sergileme ve örtük öne çıkarma siyasetlerine dayanma gibi stratejiler var, hepsi bu. Şiirde ise o tarz şiiri savunanlarla bu tarz şiiri savunanlar arasında ciddi tartışmalar yaşanıyor! Kişisellikler gene vardır ama pek çok ayrışma, kamplaşma hatta düşmanlık şiirin kendisinden kaynaklanabiliyor! Öfkeli insanlar var şiirde, ama şiirden kaynaklanan ve şiire yönelik bir öfke olabiliyor bu. Kendi başına bir sahicilik değeri bence bugün...

İki yeni şiir kitabındn sözetmekti niyetim. Son zamanlarda şiir ortamımızda belirginleşen görsel/deneysel şiir atılımının önemli aktörlerinden Heves dergisi Pan yayınları ile işbirliği halinde Pan/Heves kitaplığı dizisini başlattı. Dizinin ilk iki kitabı dönemin heyecanını birebir hissettiriyor. Aslı Serin’in “bu benim.zip” adlı kitabı ve Bülent Keçeli’nin “gen tecrübeleri” adlı kitabı karşımıza iki nefes nefese çalışma olarak çıkıyorlar. Birlikte ve dizinin ilk kitapları olarak yayınlanmalarının –belki rastlantısal- başka sebepleri de vardır belki, ama bana sanki engellenemeyen bir ritmi de yansıttıkları için seçilmişler gibi geldi.

Her iki kitap da seri bir dile sahip. Ama akışları kesikli ve burada ayrılıyorlar.

“Gen tecrübeleri” daha metinsel, şiir tarihimize göndermelere daha fazla önem verir gibi. Aynı zamanda şair kendi mirasına göndermeler yaptığını hissettirmek istiyor sanki. Kesilip biçilen sözcükler, kırılan, monte edilen heceler, paylaştırılan harfler ve diğerleri hem Keçeli’nin yukarıda andığım deneysel/görsel şiir hareketlenmesi içindeki varlığına işaret ediyor hem de kendi derdini şekillendiriyor. “Bu benim.zip” ise bir sesler çokluğu. İşitiyor. Kulak veriyor ve içine çekiyor. Televizyon dillerinden sokak konuşmalarına, özel konuşmlara ve dahası farklı söylemlere uzanan bir açıklık var. Bu diller hemen şiirin içine girip kendi görsellikleriyle, kendi mantıkları ve yaklaşımlarıyla kendilerini ifade etmeye başlıyorlar. Her şey çok hızlı akıyor, kimsenin büyük bir laf etmek gibi bir niyeti yok. Şehri içine çektiği bazı yerleri bana Döblin’in Berlin Alexanderplatz’ını anımsattı.

Her iki kitap da erotik olmadan seksten bahsetmeleriyle yakınlaşır gibi oluyorlar. Keçeli erotizmi baştan parçalamak, yapaylığına iade etmek ve pornografiyi de parçalayıp bunları yeniden karmak isteyen bir yerden konuşuyor gibi. Serin ise erotizmin sultanlığını bozacak şekilde Ritsos dilini ayrım yapmadan diğer konuşan dillere katıyor. Lirik mesafeyi kaldıracak şekilde lirik dili kullanmak istediği yerler var. Sanırım her iki şairi de etkileyen günümüzdeki bir tür avangardizm olduğundan şiirler ortaya bir başyapıt koymak üzere değil sürekli bir tırmalamaya katılmak üzere yazılmışlar.