Bu Blogda Ara

Cumartesi, Ağustos 07, 2010

BENDE İP VAR TOPLUMU

KÖŞE İSMİ: DALALET

BU YAZININ BAŞLIĞI:

BENDE İP VAR TOPLUMU

BirGün gazetesi, 8 Ağustos 2010, Dalalet 32/140

Süreyyya Evren

sureyyya@mexico.com

Taksim Meydanı’na bakan bir bistroda oturmuş, biramı yudumlayarak gelen geçene, şehrin akışına bakıyordum ki hemen çaprazımda bir tezgah kurma hazırlıkları başladı. Bir sivil toplum kuruluşunun veya inisiyatifinin imza toplama çalışmalarına tanık olacak gibiydik. Ama en aklıma gelmeyecek bir imza kampanyası çıktı karşıma: ‘idam geri gelsin! Apo asılsın! bir imza da sen ver!’ Büyükçe bir kartonu kucaklayarak meydanda dolaşmaya başlayan aktivistlerden biri şöyle bağırıyordu veya bağırabiliyordu: “İdamı geri getireceğiz! Apo’yu ve onu destekleyenleri asacağız! Bir imza da sen ver!”

Sanki Akdeniz’deki fokları kurtarma kampanyası yürütüyormuş edasıyla veya Norveç’te yasadışı balina avını engellemeye veya Karadeniz’de HES’leri durdurmaya çalışıyormuş edasıyla yaptığı şey: “ortalığı kan gölüne bulamak istiyorum, bir imza ver” demekti!

Bu ne garip bir toplumsal meşruiyettir. Cinayet ehliyeti böyle istensin, nerede görülmüş. Ve bu böylesine yadırganmasın! Fazla dikkat etmeye gerek yoktu; apaçık görülüyordu bir imza ver de hepsini asalım çığlığının şehrin arkaplanına sakince yerleşişi... gelip geçenler, yaklaşıp broşürleri inceleyip sakince soru soranlar. Anladım ki olup biten artık İstanbul folklorunun bir parçasıdır. Mağduriyet anlatısı bizde böyle: mağdurum, destek ol hepsini asayım! Ve kalplere dokunuyor. Yaklaşıyorlar. Sorular soruyorlar. Mesela ne olabilir bu soru: gene burada mı asacaksınız yoksa Sultanahmet Meydanı’nı mı tercih ediyorsunuz? İdam yöntemlerinizi, cellatlarınızın profilini inceleyebilir miyim? Gönüllüler kendi ipleriyle katılabilecekler mi? vs vs.

İstanbul’a, şehre baktığımızda, şehrin dokusuna sızmış bir galat-ı meşruya, gündelik hayata sinmiş folklorik bir öğeye dönüşmüş karşımızdaki. Bir yerde neyin ne olduğunu ilk elde orada neyin meşru neyin gayrimeşru olduğu işaret eder. İstanbul’da farkedilmeden halkın arasına karışıp çılgın kalabalıkta yitip gitmek için kucağınıza üzerinde “İdam Geri Gelsin!” yazan bir pankart alıp “Apo’yu da arkadaşlarını da asacağız!” diyerek yürümeye başlayabilirsiniz...

BİR DEĞİL DAHA FAZLA REFERANDUM

Referandum bir siyasi form olarak bizim kutup sevdalılarımızın en aradığı deva imiş meğerse. Bir değil iki değil daha fazla referandum olsa, bütün sorunlar, karmaşık referandum paketleri halinde çözülse, her zaman birileri yetmezamaevet veya azamahayır cepheleri kurmak zorunda bırakılsa son derece mutlu olacaklar belli ki. Siyasetin; sorunların farklılaşan perspektiflerle ele alınması olarak değil de iki büyük bloğun ince bir referandum köprüsünde biri düşene dek boynuzlarını birbirlerine geçirecekleri bir performans olarak algılanması ilk başta şirket-devlet anlayışının, neo-Özalizmin hoşuna gidiyor. Siyasetteki kutupların erimeye yüz tuttuğu, siyasi meselelerin solun Taksim’de 1 Mayıs, Tekel direnişi gibi hamleleri ve DTP/BDP’nin kendimizi biz temsil ederiz teşekkürler direnci gibi adımlar sayesinde gündemdeki ağırlığını arttırdığı, dolayısıyla üçüncü yolculuğun hem güçlendiği hem kalabalıklaştığı hem de çeşitlendiği bir evreye girmiştik. Referandum ve referandum zihniyeti bizi oradan çıkartmaya, tekrar mantığın geriye gittiği, kutupların arasında tercih yapmanın ya da boykot ile siyasetin dışında kalmanın dayatıldığı bir eli kolu bağlılık noktasına oturtmaya çalışıyor. Şirket devlet, kutuplaşmayla işleyen iki karşıt kamp (globalist-islamist kamp ile nasyonalist-laik kamp) resminde huzur buluyor. Solun gündeme getirip özneliği geri almaya kalkıştığı bütün alanlar anayasa tartışmasının ya evet ya hayır atmosferinde teferruat olarak damgalanıyor. Aslolan ne: ya herru ya merru. Teferruat olan ne: ekonomik adaletsizlikler, siyasi adaletsizlikler, sosyal adaletsizlikler, kültürel adaletsizlikler, vdleri.

İktidara aslında seri referandumlar gerek; kutupların erimesi, şirket-devlet anlayışını bir üst iktidar kademesine taşımak isteyen AKP’nin aleyhine. Bu iç savaş mantığından, dondurucu kutuplardan memnunlar. Referandumda sonuç her durumda lehlerine çünkü ülke tekrar apolitize oldu. Referandumda evet mi hayır mı çıkacaktan önemli olan referandum sonrasında siyasete hızla dönüş yapılabilecek mi yapılamayacak mı?

Şöyle bir iyimser yorum da yapılabilir: sıcak yaz aylarını apolitize bir şezlongda YAŞ-toto oynayarak geçirmek herkesin kolayına geliyor olabilir. Eylül gelsin, fanatiklerin referandum köprüsündeki karşılaşması neticelensin, okullar açılsın, siyaset geri gelecektir...