Bu Blogda Ara

Pazar, Mart 06, 2011

REFERANDUM FÜTURSUZLUĞU AHMET ŞIK'I BİLE ALDI

KÖŞE İSMİ: DALALET



BU YAZININ BAŞLIĞI:



REFERANDUM FÜTURSUZLUĞU AHMET ŞIK'I BİLE ALDI




BirGün gazetesi, 6 Mart 2011, Dalalet 62/170



Süreyyya Evren


sureyyya@mexico.com




Ahmet Şık'ın Ergenekon soruşturması kapsamında içeri alınması, susturulmasına yönelik karalama kampanyaları da içeren komplolara girişilmesi olabilecek en uç gelişmeydi. Böylece Ergenekon soruşturmasının siyasi amaçlarıyla ilgili tartışma bitti. Bu konuda tartışmalı bir nokta kalmadı. Türkiye'deki muhalefete baskının boyutuyla ilgili tartışma da bitti. O da çok açık artık. Hrant Dink'e uzanan dalın Nedim Şener üzerinden kesilmesi de derin devlet neo-derin devlet mi oluyor tartışmalarını bitirdi. O konu da çok açık şu anda. Kendi Ergenekonlarını, kendi ordularını, kendi derin devletlerini, kendi vesayetlerini, kendi polis devletlerini kuruyorlar tartışması da hadi bitti demeyelim ama epey bir olgunlaşmış görünüyor. Bitmesi yakın gibi...


Ahmet Şık'ın alınmasının ne kadar kavramların altını oyucu, ne kadar mevcut referansları boşa çıkarıcı, ne kadar anlamlandırılamaz olduğuyla ilgili pek çok yorum kısa zamanda yazıldı. Onlara ekleyecek yeni bir sözüm yok. Zaten bu konuda her şey aşırı aşikar ve yazarların çoğu da bu şaşkınlık diliyle kaleme almışlardı protest metinlerini. Nasıl olabilir böyle bir olay? Temelde herkes bunu haykırıyor haklı olarak.


Gerçekten de, eski deyişle; “nasıl oluyor da oluyor?”


İktidar bu riski nasıl alabiliyor? Liberaller iktidarın elini fena rahatlattılar, alternatifsiz bıraktılar, şimdi iktidar daha fazla iktidar için gerekeni yaparken en ufak bir tereddüt yaşamıyor demiştim geçen hafta. Ama bugün geldiğimiz çekincesizlik seviyesi öncekileri hayli katlamış durumda.


Ahmet Şık'ın alınmasının önceden planlanmış olduğuna dair işaretlerden, göz göre göre komplo havasından Ertuğrul Mavioğlu çok isabetle bahsediyordu.


ARTIK HİÇ UMURSAMIYORLAR


Bu gelişmeden çıkan en dolaysız sonuç şudur: artık hiç umursamıyorlar!..


Her şey mümkün gibi görünüyor iktidara. Daha fazla iktidar için gereken ne varsa onu yapmak için en ufak bir 'demokratik engel' kalmadı diye bakıyorlar. Referandum fütursuzluğu aldı yürüdü. Referandumdan çıkan 'evet'i 'bizden gelecek her şeye evet' diye yorumladılar.


Ancak böyle yorumlayacaklarını birileri önceden söylemişti. Referandum öncesine dönüp bakarsanız “bu adamlar eveti alırlarsa taş üstünde taş bırakmazlar” diyen, kimi hayli can sıkıcı kalemlerden de olsa çok yazı okuduğumuzu hatırlayacaksınız. Doğru kimsenin tekelinde değil. Herhalde az siyasi analiz bu kadar hızlı hayat tarafından onaylanmıştır.


Şimdi iktidarın absürt ile çalışmaktan dahi çekinmediği bir döneme geldik. Neo-absürt diyorum çünkü bütün bozgunculuğu kaybolmuş, egemenlerce mülk edinilmiş bir absürt bu. Hanefi Avcı komünist gerilla, Ahmet Şık darbeci, her şey, kimseye komik gelmeyen bir şaka gibi...


Gazetecilerin protesto yürüyüşünde şu tat da vardı: Patron berbat bir fıkra anlatıyor ve soğuk soğuk gülmek zorunda kalan işçiler birbirine bakıyor kaygıyla...

Seçimlere giden düzlükte olmamız dahi daha temkinli davranmaya yol açmıyor, aksine fütursuzluğun katlanmasından çekinmemeye yol açıyor! Siyasi iklimimiz tamamen tek kale oynamak üzerine kuruldu bu süreçte.


Ahmet Şık'ın alınması artık ölçek kalmadığını gösterdi. İktidar tarafı var, bir de iktidar tarafının dışı var, başka da bir ölçek yok deniyor bize bu gözaltı dalgası ile...


Başımıza kötü bir şey daha geldi bu işle: komplo teorilerine burun bükerek yukarıdan bakıp elimizin tersiyle bir kenara itme lüksümüzü kaybettik. Eline düştük komplo teorilerinin. Kendi kendini deşifre eden ve bundan da çekinmeyen komplolar yapıyor bunu bize...


Bundan sonra hiçbir komplo teorisine kolayca “absürt iddialar bunlar” diyemez kimse, “mesela ne kadar absürt, dünkü gözaltılar kadar mı” diyebilir karşısındaki...


NATSİDRÜK'TE KARA BAHAR


İsmail Beşikçi'ye Kürdistan sözcüğünü kullandı diye ceza vermişler. İsmail Beşikçi keşke hiç aramızdan ayrılmasa, ve bir gün özgürce konuşabildiğinde, insanlar arkalarına yaslanıp, “oh be burası bir şeye benzedi sonunda” diyebilseler... Oradan anlasalar...