Bu Blogda Ara

Pazartesi, Şubat 05, 2007

KIRMIZI CUMA - Birgün yazı 96 / 5 Şubat 2006

KIRMIZI CUMA

Birgün yazı 96

5 Şubat 2006

Süreyyya Evren

Okuduklarımız şunları söylüyor: herkes cinayeti biliyordu, cinayeti planlayanlar bunu yüksek sesle çeşitli kişilere söylüyorlardı, bulundukları bölgede alakasız insanların dahi haberi olmuştu, muhbirler biliyordu, yetkililer biliyordu, yazışmalar biliyordu konuşmalar biliyordu, ve işin en acısı, öldürülecek olan kişi de biliyordu, dahası yazmıştı da, yazdıklarını okumuş olanlar da biliyordu.

Bütün bu kanıksanması istenen ama kanıksanması imkânsız olan tuhaf sahne Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi adlı romanını akla getiriyor. Kırmızı Pazartesi’yi raftan indirip yeniden okumaya başladım. Berbat bir duyguyla. Konu kendi apayrı dinamiklerine sahip ama okudukça insana çöken ağırlığı şu hatırlanacağı gibi: Herkesin öldürüleceğini bildiği kahramanın öldürülmesinin engellenemeyişi...

Hele bir mektuptan sözediliyor romanda, cinayeti haber veren bir mektup, kapının altından atılmış, cinayetin işleneceği yeri, nedenlerini ve komployla ilgili olarak bazı kesin ayrıntılı bilgiler veren bir mektup. Kapının altından atılan bu uyarıcı mektubu kimse görmüyor. Mektup orada öylece kalıyor, yanından geçilip gidiliyor. Cinayetten sonra bulunuyor ancak. Dink’in son yazılarını işte böyle mektuplar gibi tekrar tekrar okuduk farklı yerlerde biraz da inanmazlıkla yayınladık galiba. Nasıl olduğuna, nasıl olup da kimsenin mektubu görmeden geçip gittiğine inanamayarak.

***

“Hepimiz Ermeniyiz” notu: “Hepimiz Ermeniyiz” sloganının neden infial yarattığı üzerinden tekrar düşünmek ve bu sözün milliyetçi mitolojide açtığı gediğe yerleşmek gerek. Sözün gerçek anlamının, gerçekten ne kastedildiğinin bilinmediği ve bu yüzden cezbeye kapılındığı kuşkusuz bir safsata olurdu. Bile bile, fakat bu saptırmadan siyasi bir emel lehine faydalanma düşüncesiyle ortalığın karıştırıldığı akla yakın ise de eksiktir. Çünkü unutmamak gerek ki Türk milliyetçiliği için ‘Ermeni tehdidi’ en ciddi ‘dış tehdit’ ve en ciddi ‘potansiyel travma’ olarak görülüyor. Türkiye’deki Ermenilerin her birine de Spielberg’in vasat filmi War of the Worlds’de olduğu gibi başka uygarlıkların yüzyıllar önce toprağın altına yerleştirdikleri ve bir gün dışarıdan gelecek bir ışınla dirilip hepimizi katledecek potansiyeller gözüyle bakılıyor. Bu kurgunun tarif ettiği biz’i “Hepimiz Ermeniyiz” sloganı çatlatıyor, aslında özgürleştiriyor ve onu yeniden tanımlamaya, kütlesinin tekinliğini kaybettiği hissine zorluyor. Önceki kurguların hiçbirinde hayat yokken bu gedikte açık ki hayat var; ‘hepimiz’ için...