Bu Blogda Ara

Pazar, Ocak 21, 2007

HEPİMİZ HRANT DİNK DEĞİLİZ, AMA OLACAĞIZ -Birgün yazı 94 / 22 Ocak 2006

HEPİMİZ HRANT DİNK DEĞİLİZ, AMA OLACAĞIZ

Birgün yazı 94

22 Ocak 2006

Süreyyya Evren

Türkiye’de bir hakikat anlatıcısı öldürüldü. Hrant Dink açıksözlüydü, hakikat anlatıcısıydı, tehlikeyi göze alan, eleştiri getiren ve bütün bunları ödev bilendi, bir ‘parrhesiastes’ idi.

‘Parrhesia’ daha güçsüz konumda olanın risk alarak konuşması edimidir. İşlevi bir başkasına hakikati ispat etmek değil eleştiri sunmaktır. Bir filozof bir tiranı eleştirdiğinde, bir vatandaş çoğunluğu eleştirdiğinde veya bir öğrenci bir öğretmeni eleştirdiğinde ‘parrhesia’ kullanabilir. Türkiye’de bir Ermeni, hem de sosyalist bir Ermeni eleştiri sunduğunda, risk alarak gerçeği dile getirdiğinde, işte Hrant Dink, hakikat anlatıcısı, riskin en ağırını alıyor ve despotluğun en ağırıyla karşılanıyor. Foucault ‘parrhesia’da konuşmacının özgürlüğünü kullandığını ve kandırma yerine dürüstlüğü, sahtelik ya da sessizlik yerine hakikati, hayat ve emniyet yerine ölümü, yaltaklanma yerine eleştiriyi, kendi çıkarını koruma ve ahlaki kayıtsızlık yerine ahlaki ödevi tercih ettiğini belirtir. ‘Parrhesia’da konuşan kendi söylediğine inanır, retorik kullanmaz ve dolaysız konuşur. Retoriğin sağladığı teknik araçlar retorikçinin söylediği şey hakkındaki kendi fikrinden bağımsız bir şekilde dinleyicileri üzerinde hakimiyet kurmasını sağlayabileceği için istenmez. ‘Parrhesia’ özgür konuşmadır, korkusuzca konuşmadır, hakikat anlatıcılığıdır, doğruyu söylemedir. ‘Parrhesiastes’ de ‘parrhesia’ kullanan insan olarak karşımıza çıkar, hakikati söyleyen kişidir. Tam bir ‘parrhesiastes’ olan Hrant Dink hiç retorik kullanmadı, hep dolaysızca söyledi, dolaysızca konuştu. İnandığını, hakikat olanı, tüm samimiyetiyle dile getirdi. Ve bu dile getirişi bir ödev saydı.

‘Parrhesiastes’in, Hrant Dink’in, ‘herşeyi söylemesi’ edimiyle karşı karşıyaydık. Retorik oyunlarına başvurmaksızın, tehlikeyi de gerekirse göğüsleyerek açıksözlülükle, dürüstçe hakikati dile getirdi.

Açıksözlülüğe kendini bırakmıştı, konuştuğunda yüreği ve zihni söyleştiklerine tümüyle açıktı. Cezalandırılmaktan korkan bir hatip sessiz kalabilir; buna karşın, ‘parrhesiatik’ bir hatip sonuçlarına aldırmadan hakikati söyler çünkü hakikati söylemeyi ödev saymaktadır. Foucault, ‘parrhesiastes’in sadece kendi adına konuştuğunun, kimseyi temsil etmediğinin altını çizer.

“Hayır, hepimiz Hrant Dink değiliz,” diyordu Burak Delier, “Hrant Dink olmak çaba ister, cesaret ister, azim ister, sorumluluk almayı, sağlam bir dürüstlük ve ahlak gerektirir.”

Evet, hepimiz Hrant Dink değiliz ama olacağız, olmalıyız... Dink’in ‘parrhesiatik’ biri olmayı ödev bilmesi gibi ödev bilinmesi gereken bir şeydir bu da. Hrant Dink’in kandırma yerine dürüstlüğü, sahtelik ya da sessizlik yerine hakikati, hayat ve emniyet yerine ölümü, yaltaklanma yerine eleştiriyi, kendi çıkarını koruma ve ahlaki kayıtsızlık yerine ahlaki ödevi tercih etmiş olması gibi dolaysızca, dolambaçsızca ödev bilinmesi gereken bir şeydir Hrant Dink olmak...