Bu Blogda Ara

Pazar, Temmuz 31, 2011

ŞİKESİZ, TERTEMİZ BİR KAPİTALİZM!!!

KÖŞE İSMİ: DALALET



BU YAZININ BAŞLIĞI:


ŞİKESİZ, TERTEMİZ BİR KAPİTALİZM!!!


BirGün gazetesi, 31 Temmuz 2011, Dalalet 83/191




Süreyyya Evren


sureyyya@mexico.com


İlk soru şuydu: şimdi, düne kadar futbola zihinsel yatırım yapan ve okurlarından da yapmalarını talep eden futbol entelektüelleri bu şike soruşturmasından sonra ne yapacaklar? Kendilerini nasıl rahat hissedecekler? Bundan sonra bir oyuncu bir topu zıt geçtiğinde belki de hayatının volesini vurup vurmadığını nereden bileceğiz? Yakalanmamış olmasından mı? Cemaate yakın bir isimse ya? Futbola atfedilen bütün o anlamlar ne olacak? Hani duygusal, sosyal, binbir hayat sahnesi sunuyordu bize yeşil sahalar? Onu bırakın okur nasıl ikna edilecek? İncelikli analizleri, güzel benzetmeleri, kavramsal perspektifleri, futbolcuların serüvenlerini tek tek gözetmeyi takım ruhuyla ve oyunun ruhuyla ustaca harmanlayan yorumları okuduktan sonra içinde bir kuşku kalan okur şöyle demeyecek mi: “bunlar böyle iyi güzel yazıyorlar da acaba gerçekte ne oldu, bir Ahmet Çakar ile Erman Toroğlu'na bakiyim en iyisi!”


Futbulda ne olup bittiği futbol ulemalarından sorulurmuş meğerse havası doğmadı mı bütün bunlardan? Endüstriyel futbol intikamını bir şike soruşturmasıyla alıverdi işte. Bütün anlamı söktü aldı. Evet şike soruşturmasının kendisi şike gibi görünüyor diyenleri anlıyorum. Türkiye'de tutuklamaların, eşlik eden basın yoluyla gayrımeşrulaştırma plotlarıyla yürütüldüğünü bilmeyen yok artık. Kimse salt tutuklanmıyor, herkes aynı zamanda bir de hikaye ile tutuklanıyor. Biri tutuklanınca basına hangi haberlerin hangi dille yaptırtılacağının metnini kimler yazıyor, nasıl bir çalışma ekibi acaba? Bu tutuklama eşlikçisi haberlerin yazılması kitap tanıtımı olarak basın duyurularının birebir kullanılmasına benziyor ama o duyurular çok küçük yer kaplar, halbuki burada ana haber onlardan oluşuyor.


Rıdvan Akar herkesi, bütün futbol entelektüellerini bir manifestoyla kurtarabildi mi? Benim gibi futbol entelektüeli olamamakla birlikte ağzına futbol terimlerini dolamadan konuşamayan çeperdekileri dahi rahatlatacak bir çerçeve sağlayıverdi çok şükür Akar.


Ama bu dondurmanın bu sıcaklarda hızlı eriyeceğini tahmin ediyorum. Biz küresel kapitalizme bir Alman firması Türkiye'den ihale almak için rüşvet verdi diye mi karşıyız? Yoksa küresel kapitalizm olduğu için mi? Endüstriyel futbol endüstriyel futbol olduğu için mi kötüydü yoksa bazı hakemlerle bazı futbolcular, bazı menajerler, bazı mafyalar ve bazı bahisciler bazı maçları ayarladıkları için mi?


Futbol ulemaları her topun arkasında bir komplo ararlarken bize fazla yavan geliyorlardı. Onları dinlemekten hoşlanmıyorduk. Çünkü haklı olmaları halinde futbolda üzerine düşünecek, konuşacak, ciddiye alacak bir şey de yok demekti. Biz de futbolu ciddiye alabilmek adına onları defterden sildik. Fakat sonra kendisi şike mike de olsa bir şike soruşturması çıktı masaya. Şimdi futbolu ciddiye almak eskisi kadar kolay değil ve bir süre de olmayacak.


Konuyla ilgili en iyi yorum bence Akar'ın kirlileri dışarıda gösterip taraftarlık alanını temiz, barınılabilir ve günahsız bir yer olarak kodlamaya çalışan manifestosu değil, Bülent Somay'ın “artık biliyoruz, bildiğimizi de biliyoruz” yorumuydu. Biz baştan beri suçun farkındaydık, aptal değiliz ya, ama hoşumuza gidiyordu, bildiğimizi bilmek istemiyorduk, bilmemeyi de başarıyorduk. Şimdi artık mümkün değil. Bunu elimizden aldılar. Şikecilerin oyunu değil bizim oyunumuz bozuldu. Endüstriyel futbolda 'adil oyun' kavramı neo-liberal kapitalizmde 'adil sömürü' gibisinden kendi kendini aklamaktan başka işlevi olmayan bir kavram. Acımasız bir zincir ne kadar 'fair trade' (adil ticaret) yapabilirse Şampiyonlar Ligi de o kadar 'adil oyun' oynayabilir. Somay'ın “biz de artık Barcelona maçlarını seyrederiz” tesellisinin kendisini de kesmeyeceğini tahmin ediyorum. Goloğlu'nun dediği gibi, bizim mahallenin çocukları top oynamadıktan sonra ne kadar duygusal yatırım yapılabilir ki bu oyuna? Hem unutmayalım, Baliç İspanya'dan döndüğünde Real Madrid ve Barcelona'dan aldığı teşvik primlerinin ne tatlı paralar olduğunu ballandıra ballandıra anlatmıyor muydu? Hoş, Somay da zaten 'İspanyol savcıları uyanana dek' çekincesini koymuştu.


Benim baştan beri savunduğum pozisyon belli: ben futbol tutkusunun rasyonalize edilmesine, futbol ile insanlık bir fayda görebilirmiş gibi yapılmasına, futbol daha güzel bir yer olursa dünya da daha güzel bir yer olurmuş izleniminin uzaktan dahi olsa verilmesine, futbol tutkusunun sol değerlerle geliştiğinin ucundan dahi olsa ima edilmesine hep kuşkuyla baktım. Endüstriyel futbol kültürünün futbol entelektüellerince ülkemizde delinmesi harikaydı, ve kültür endüstrisine karşı çıkışlara da ilham olasıydı. Ama bir mesafeyi hep korumak da gerekiyordu. Ben futbolu irrasyonel bir tutku olarak kabul etmemizi öneriyorum. Takım aidiyetlerinin açıklanamaz olmasına, çocukluğa bir sadakat olarak irrasyonelliğe sadakatla yürütülmesini savunuyorum. Ortada öyle ya da böyle bir tür fanatizm yoksa bunca zamanı, emeği, duygusal ve zihinsel odaklanmayı hakedecek bir şey sunamaz futbol. Renk aşkı 'deli diyorlar bana, desinler değişemem' tarzı bir akıl yürütmeden fazlasını gerektirmez iş savunma yapmaksa. Serde anarşistlik varsa kişi St. Pauli'yi tutabilir, kaşkolunu takabilir, ama çocukken o formayı geçirmediyse üzerine bir daha da kalbi küt küt atmaz. Bu kalp atışının da bir açıklaması yoktur. Olması da gerekmiyor. Kim Dante'ye “neden Beatrice” diyebilir?


Futbol kulüplerini siyasi operasyonlarla ele geçirmenin planları yapılıyorsa eğer artık bunu tartışmanın futbol aşkı ile bir ilgisi kalmamıştır. Siyasi analiz gerektiriyor. Popüler kültürün propaganda aracı olarak kullanılmasını, NTV'deki revizyonla Fenerbahçe'deki revizyonun rabıtalarını okumak gerekiyor. Belediye takımlarının birinci ligde ne işi var derken belki de ileride sadece belediye takımları olacak liglerde. Bunların da Alex'in teknik becerisiyle, Gökhan Gönül'ün ortalarıyla, Tolga'nın kırık burnuyla sahaya geri dönüş azmiyle bir alakası yok. Ekranda yeşil zemini görünce kusacak gibi olan anti-futbol arkadaşlarımızın sahasına girdi artık futbol tartışmaları. Şimdi onların futbol yazmasının zamanı geldi.


Futbol sahnesi gerçekmiş gibi yaparak çocukluğumuzun diri kaldığı bir mitolojinin içinde keyifle sürükleniyorduk, içinde bulunduğumuz reel hayatlara paralel bir de mitsel futbol evreninde yaşıyorduk. Bizim oyunumuz buydu. Şimdi artık kimbilir hangi hesaplarla oyunumuzu bozdular. Elinden bütün fetişleri alınmış birinin yatakodasındaki sakilliğini yaşıyoruz. Ne yapalım yani, çiftleşelim mi?


Yatakodasının tamamen terkedilmesi, Goloğlu'nun ilk refleksi, daha mı isabetliydi acaba?. Futbol Asla Sadece Futbol Değildir mottosu mitsel evrenimizi koruyordu, şimdi Futbol Futbol Hiç Olmadı diyorlar bize, ve bundan sonra da olmasına izin vermeyeceğiz. Haberlerin haberler olmasına izin vermeyeceğimiz gibi.


Bundan sonra futbol hakkında ancak Chomskyvari yazılabilir diyelim mi? Misketlerimiz ütüldü. Mitolojimize el koydular. Eskiden taraftarların Avrupa takımlarını 'cehenneme hoşgeldiniz' pankartlarıyla karşılaması gibi cehennetten düşen bizleri de adliye koridorlarında bir pankart karşılıyor: 'Dünyaya Hoşgeldiniz'.