Bu Blogda Ara

Pazar, Mart 12, 2006

KEDİKADIN VE DİRENİŞ -Birgün yazı 52 -- 13 Mart 2006

Birgün yazı 52 -- 13 Mart 2006

KEDİKADIN VE DİRENİŞ

Süreyyya Evren

Türkiye’yi temsil etme ve imrenilecek bir Türkiye portresi çizme tutumunun yurtdışında insanları nasıl da kimyasal bir madde gibi ele geçirdiği biliniyor. Herkes Turkiye resminin kendi favori bölgelerine odaklıyor bakışı tabii genelde, ama göze çarpan, özellikle tam tam edilen bir resmi-tarif var ki o dille karşılaşınca bugüne kadar bir ülkede değil meğerse bir projede yaşamış olduğunuzu farkediyorsunuz. Böylesi proje-ülke güzellemelerini ‘yabancılar’ın bazen tümüyle abuk subuk, genelde özensiz, sevilen tabirle önyargılı, savruk soruları da kışkırtmıyor değil. En sevdiğim örneklerden biri Fransız yazar Henri-Frederic Blanc’ın Şeytanın Çağrısı romanından bir sahnedir. Kahramanımız, felsefeyle uğraşan bir Fransız delikanlısıdır ve Fransa’da ‘bulunma ayrıcalığının’ tadını çıkartmaya çalışan bir Afrikalı kıza aşık olmuştur. Kız, ‘güzel’ Louna, Fildişi Sahilleri’nden gelmiştir. Kahramanımız bir ara Louna’ya ülkesinde kedilerin yenip yenmediğini soruverir. Louna, “yenebilir” diye cevaplar büyük bir ciddiyetle. “Fildişi Sahilleri özgür ve demokratik bir ülkedir!”

Kediler çok çeşitli temsil işlevlerinde kullanılabiliyor. Kedilerle yazarlar özellikle beraber düşünülür, mistik bir bağ ile asil bir imge çatarlar. Fotoğrafçılar da buna şartlandığından mı yoksa yazarlar mı ısrar ediyor bilmiyorum ama kedili fotoğrafların yazarlar için çok mühim olduğu açık. Öyle sıklıkla kucağında kedi tutan yazar fotoğrafı görüyorum ki. Fakat, çoğunda kediler zorla zapt edilmiş gibi duruyorlar. Hele geçenlerde bir yazarımızın fotoğrafını gördüm –kedisini resmen boğazlıyordu sanki, hayvancağızın sokulduğu garip pozisyonun bir kedi duruşu olmadığı açıktı, hani “yazar son yakaladığı kedi ile görülüyor” gibisinden bir resimaltı için hazırlanılmış gibiydi --ve kediyi de edebiyata direnirken görüyorduk...

Calvino’nun neşeli, çocuksu kitabı Marcovaldo’da “Direnen Kediler Bahçesi” başlıklı, gerçekten de direnen kedileri anlatan bir bölüm vardır. İlk cümlesi de harikadır: “Kedilerin şehri ile insanların şehri içiçeydi, ama aynı şehir değildiler.” Marcovaldo, önce bir kediyle arkadaş olur sonra da bu kediyle şehri kateder ve kedilerin şehir haritasına vakıf olur. Artık insanların şehrinden kedilerin şehrine geçitleri değil kedilerin şehrinden insanların şehrine geçitleri bilmekte, bu geçitleri takip etmektedir. Şehirde kedi olmanın bambaşka halleri bu ileri-empati serüveniyle önümüzde açılır.

Öte yandan kedilerden, malum, yalnız yazarlara değil, bir de kadınlara uzanan genel imge mevcut –kedikadın artık sınırların kaldırıldığı bir biraraya gelmedir bu ikili açısından.

Blanc’ın kahramanı, gene Şeytanın Çağrısı’nda,”bir kadını arzulamak o kadın olmayı arzulamak olamaz mı” diyordu. Aynı Louna’yı düşünerek. Böyle durumlarda işin rengi değişebiliyor ve ileri-empati başkasının sadece bilgisini değil perspektifini de fethetmek projesine karışabiliyor. Bir kaç yıl önce, sayın bay yazarlarımızdan biri, kadınlar yüce bir dava olan feminist mücadeleyi layıkıyla savunamadıkları için onların adına şövalyece bir tavırla feminist roman yazdığını söylemişti! Hollandalı Cees Nooteboom’un Ritüeller romanında da kahramanımız çapkın Inni, kadınların ona azıcık da olsa kadın olma izni vermelerinden büyülendiğini söyler. En güzeli de bir erkek bedeninde kalıp kadın olmaktır. Çift cinsiyetlilik denen gizemli duygu olarak tanımlar bunu. Hemen ardından da dünyanın nasıl olduğunu erkekler aracılığıyla öğrenebileceğimizi ama ne olduğunu öğrenmenin yolunun kadınlardan geçtiğini belirtir. Dişil öz hem bir iltifat hem de bir yeni fetih çizgisi tarifi gibidir. Öyle bir öz ki fısıldanan, ancak kadınlardan geçilerek ulaşılabiliyor, öz kadınlarda, ama kadın bedeninde bilgiye dönüşemiyor.

Bu arada Chirac’ın özel baskısıyla Fransız televizyonunda ilk kez bir ‘beyaz-olmayan’ sunucu ana kanallardan birinde önemli bir sunuculuk görevine getirildi. Anlaşılan, isyankar Afrikalıların sesini, bakışını temsil edecek. (Fotoğrafını gördüm, oldukça da sempatik biri.) Böylece bakış Afrikalıların bakışı olmayacak ama Afrikalıların bakışı aracılığıyla bakan bir bakış olacak karşılarında. Böylece de galiba, beyaz bedende kalınıp siyah olunacak ve Fanon’a da küçük bir selam gönderilecek.