Bu Blogda Ara

Pazar, Mart 26, 2006

KİTABIN BİLGİSİ İLANDA - Birgün yazı 53 -- 20 Mart 2006

Birgün yazı 53 -- 20 Mart 2006

KİTABIN BİLGİSİ İLANDA

Süreyyya Evren

Okuyucuların kitaplara dair bilgilerini önemli ölçülerde reklamlarla yapabildiklerini söylemek mümkün ama önce bir iki çekinceyi kenara ayırmak ve durumun gelişimine kısaca bakmak gerek.

Herhalde günümüzde reklamlara tümden karşı çıkmak veya bir arınmış temiz ‘kitaplar’ ortamı hayal etmek gerçekçi değil. Anlamlı bile değil muhtemelen -- kitabın hodbinliğine tutkuyla kendini kaptırmanın ve buradan doğan gönüllü esaretin vaadkâr tiryakiliği iyi güzel de aydınlanmacı bir ihram gibi kafalara kitap geçirmek isteyen gerçekte anti-kitap tutuma kaydırabilir kişiyi böylesi bir temiz kitaplar alemi hayali. Ama ürün olarak kitabın yanı sıra içeriğin de kendi ritmini, vurgusunu, işlevlerini dayattığı ve işlettiği bir kültürel zemin hayal etmek makul, hiç de abartılı bir talep değil. İşte bir süredir aksayan zemin bu.

Kitap tanıtım yazılarına giderek daha az itibar edildiğini farketmişsinizdir. Kurunun yanında yaş da yanar misali kitap tanıtım yazılarını doğrudan yayınevinden ödemesini ve gündemini alarak yazanlardan tutun cümlelerini, hele ki bonkör ünlem işaretlerini yayınevinin ekonomik ağırlığına veya kurumsal şemsiyesinin genişliğine göre belirleyenlere uzanan kötü örnekler genel algıyı da etkiledi. Şimdi artık kitaplarla ilgili tanıtım metinlerine, söyleşilerine ve diğerlerine nasıl bakılıyorsa bir kitap ilanına da aynı gözle bakılıyor. Biri diğerinden daha taraflı/tarafsız görülmüyor ve neredeyse kitabın kendisi kitap ilanının yan tesiri gibi. Dahası, kitap ilanları, yayıncının aracısız konuştuğu, bir kitabı çıkarırken hangi ilkeleri gözettiğini okura hissettirdiği, kendi diliyle söz aldığı, önceliklerini açık ettiği, kısacası yayınevi kimliğini görünürleştirdiği platformlar gibi oldu. Halbuki kitapların kendileri de böyle tonlarca işaret içerir. Arka kapak metninden sayısız editoryal karara, kitapların seçiminden dizilerin mantığına, dizin gibi ana bölümlerden daha detay kararlara dek tümü yayınevinin çalışma prensipleri, yaklaşımı, ilkeleri hatta kimi motivasyonları hakkında fikir verir. Ancak kitapların kendisinden kaynaklanan bilgilerin ikincil olduğu ama yayınevinin kendini ilanlar yoluyla temsilinin birincil olduğu bir dönemdeyiz. Okurların ilanları her geçen gün biraz fazla önemsedikleri ve kitaba dair bilginin ilanlarda yapıldığı bir sahneden sözetmiş oluyoruz. Bu elbette, her yeri ve herkesi ve herşeyi kapsayan bir boğuntu bulutu değildir. İlanları, kitap hakkındaki bilginin yapıldığı yer olarak değil de sadece duyurular ve yayınevinin duyuru yapma politikası ve gücü hakkında bilgi veren göstergeler olarak değerlendirme –hatta ilanın verildiği mecraya göre yayınevinin düşünsel/edebi/politik tercihlerine, destek/dayanışma hatlarına dair belirtiler de seçme- tutumu haliyle tümüyle yokolmuş ya da yok olacak değil. Fakat marjinalize olduğu söylenebilir.

Dolayısıyla ilanların verilmesindeki değil okunmasındaki bir sorundan bahsediyoruz. Türkiye’nin hemen hiç ilan vermeyen köklü yayınevleri var. O yayınevlerinden birinden çıkmış çok önemli bir kitabı görünce aklıma geldi tüm bunlar. Kitabı gördüğüm an bu kitabın bir ‘hadise’ye dönüşmeyeceğini, daha az okunacağını/önemseneceğini, aynı kitaba ilan/halkla ilişkiler cephanesi güçlü bir yayınevi el atmış olsa hadisenin büyüyeceğini düşündüm. İstisnai bir durum da değildi bu. Basmakalıp bir veriye sessizce dönüşmüş gibiydi...

Hiç yorum yok: