Bu Blogda Ara

Pazar, Nisan 17, 2011

TÜRKİYE DUBAİ OLUR MU?

KÖŞE İSMİ: DALALET



BU YAZININ BAŞLIĞI:


TÜRKİYE DUBAİ OLUR MU?


BirGün gazetesi, 17 Nisan 2011, Dalalet 68/176



Süreyyya Evren


sureyyya@mexico.com


Eskiden Türkiye İran olur mu denirdi, şimdi Türkiye Dubai olur mu deniyor. İkili bir sistem, para akışı, şatafat, dünya destinasyonları, baskı, gerilik, yasaklar, ve bolca turist.


Başka ülkeler de Türkiye olmaktan korkuyor mudur acaba?.. Biz aslında en çok ondan korkuyoruz... Beni dehşete düşürüyor açıkçası Türkiye'nin Türkiye olması...


PORNO TARTIŞMASINA BİR TASHİH


Bilgi Üniversitesi'ndeki porno skandalı sırasında bir filmin ancak porno olmak için üretildiğinde ve o çerçevede dolaşıma sokulduğunda porno olabileceğinin, onun dışında bir içerik kıstası olmadığının altını çizmiştik. Tek bir içerik özelliği yoktu ki, pornoyu nitelediğini iddia ettikleri ama sanat işlerinde sanat filmlerinde edebi eserlerde (hatta teknik eserlerde) de varolduğu gösterilemesin. Ama eksik bırakmışız...


Hem de (en azından şimdilik görebildiğim) bir kaç açıdan.


Bir aktivizm olarak porno kategorisini atlamışız mesela. Pat(rick) Califia'ya yolum düşünce farkettim bunu.


Pat Califia'ya yolumun düşmesinin sebebi de şu : 68'lerden kalma bir özgürlük sloganı var, 'savaşma seviş'in bir devamı. Cinsel edimi doğrudan özgürlüğe bağlayan bir bakış.


Linda Williams çok güzel anlatır bu ruh halini, Screening Sex'de, her seviştiğimizde Vietnam savaşını durdurmak için bir şey yapıyormuşuz gibi hissederdik diyerek...


Cinselliğe böyle bir kurtarıcı misyon yüklemenin kökeninde güçlü bir rolü Otto Gross tutuyor tabii. Hans Gross'un radikal psikanalist oğlu. (Otto Gross'un Jung'a analize giderken bir noktadan sonra Jung'u çok etkileyip Jung'a analiz yapmaya başladığını okuyana dek Zelig filmindeki Woody Allen'ın tarihte bir olaya gönderme yapıyor olabileceğinden habersizdim). Otto Gross'u ama ağır Freudyen ekol görünmezleştirmiş. İzine rastlamayı zorlaştırmışlar.


Tabii takip eden ediyor. Max Weber tarihi de D. H. Lawrence tarihi de Gross'a ve Ascona'ya bağlanabiliyor.


Günümüz queer radikalizmi içinde de yankılandığı olabiliyor. Queeruption etkinliklerinden birinden (2003) bahsederken G. Brown'un etkinlik sonrası verilen seks partilerinden 'arındırıcı' diye bahsetmesi gibi.


Bu sınıraşmacı ekolün klasik bir sözü “we will fuck our way to freedom” olarak biliniyor ('özgürlüğe sevişerek gideceğiz' diye çevirelim).


Pat Califia ile böyle tanıştım, tam tersini söyleyen bir queer ekol temsilcisi gibi gözüme çarptı ve beden politikasına öbür taraftan yaklaşanları da araştırırken merak ettim çünkü şöyle dediğini duymuştum: “I do not believe we can fuck our way to freedom” ('Sevişerek özgürlüğe kavuşabileceğimize inanmıyorum', diye çevirelim).


Pat Califia'nın 1988'de ilk baskısı yapılmış ve bir yakın dönem klasiğine dönmüş olduğunu öğrendiğim Macho Sluts kitabının yeni baskısında bu sözü aramaya, nasıl bir bağlamda geçtiğini araştırmaya koyuldum.


Neye niyet neye kısmet, başka şeyler öğrendim bile.


Pat Califia kendisi her vesileyle bir aktivist olarak tanımlıyor. Aynı zamanda da lezbiyen S/M (sadomazoşist) pornografi yazarı.


Macho Sluts'ın yeni baskısına yazdığı uzun önsöz, feminist hareketin içinde kuşaklar geçirmiş, çok farklı noktalarda mücadeleler vermiş birinin içerden anıları, aktivizm tarihi ve bugününe denk geliyor. (Bu arada kitapta pornografiyi erkek iktidarının kalesi olarak gören feministlerden “kimi radikal sağ-kanat feministler” diye bahsediliyor. Bu konuda gene Linda Williams ve onun da katkı yaptığı Dirty Looks daha teorik bir arkaplan veriyorlardı gerçi.)


Pat Califia'nın önsözü Türkçeye çevrilse keşke diye düşündüm okurken, pornografik öyküleri çevrilmeyecekse de.


Califia bir lezbiyen S/M aktivisti olarak kadın hareketi içindeki mücadelesini, kurdukları inisiyatifleri, daha sonra yazdığı lezbiyen S/M pornografinin 'tanınırlıklarına,' hareket içinde birliktelikliklerine, açıkça aktivizmlerine yaptığı katkıyı anlatıyor. Son dönemde ise 70lerde sırf queer olduğu için yaşadığı baskıyı FTM (Erkeğe Dönüşen Kadın diye çevirmek bilmem doğru mu bu transeksüalizm kategorisini) olmaya başladığı andan itibaren bu kez de lezbiyenlerden gördüğünü anlatıyor ve uzun bir savunma veriyor. (Lezbiyen S/M olduğu için de daha önce zaten feministlerle mücadele tarihi var).


Buradan çıkan yeni sonucun benim için iki yönü oldu: birincisi, demek ki bir eser (kısa öykü) tamamen porno olması amacıyla üretilip porno olarak dolaşıma sokulmuş olsa dahi, 'salt' porno olmayabiliyor. Aynı zamanda bir 'aktivizm' olabiliyor. Üstelik de bu 'sınıraşmacı' bir perspektiften değil bir tanınırlık perspektifinden yapılıyorsa daha da dikkat çekici. İkincisi de şu: kitabın tam dört önsözü var, tam bir klasiğin yeniden basımı vakası, ve bu önsözlerde Califia'nın pornografisinin bir sanat eseri olarak da tanınması gereğinin üzerinde duruluyor!


Düşünüyorum Elmer Batters fotoğrafları, Irwin Klaw fotoğrafları bugün sanat sayılabiliyor evet de, o zaman da mı sanattılar?


Kategoriler karışıyor....



1 yorum:

Adsız dedi ki...

No man is good enough to govern another man without that other's consent.