Bu Blogda Ara

Pazar, Mayıs 01, 2011

SEÇİM GÖSTERİSİ ÖNCESİ SON 1 MAYIS ÇIKIŞI

KÖŞE İSMİ: DALALET



BU YAZININ BAŞLIĞI:


SEÇİM GÖSTERİSİ ÖNCESİ SON 1 MAYIS ÇIKIŞI


BirGün gazetesi, 1 Mayıs 2011, Dalalet 70/178



Süreyyya Evren


sureyyya@mexico.com



1 Mayıs 2011'in Türkiye siyaset sahnesindeki genel önemi ve Türkiye solu için spesifik önemi merkezi kutuplaşmanın basit girdabının zirve yaptığı gösterilerden biri olan genel seçim öncesinde gerçek toplumsal dönüşüm lehine söz alma fırsatı sunmasıdır. Seçim gösterisi öncesi son 1 Mayıs çıkışı olarak karşımıza çıkıyor bu 1 Mayıs nümayişi.


Referandum gösterisi öncesi kutuplar erimeye yüz tutmuştu. Savaşların devletlerin temel besini olması gibi, bu tip gösteriler de merkezi siyaseti, pompaladıkları kutuplaşmaları, siyaset keselerini büyütüyor. Referandum mıknatısı solun büyük kısmını da o ya da bu uçtan kendine bağlayıp kıpırdayamaz hale getirince tekrar altın çağlarına dönmüşlerdi. Tam işler tavsamaya başlayacakken yeni bir seçim sahnesi yaratıyorlar, o bitince bir tane daha, o bitince bir tane daha... Her seçimde yüzüne kan yürüyor, damarları dalgalanıyor, yanakları kırmızı kırmızı parlıyor sistemin ve mutlak ilan etmek istedikleri kutuplarının...


Taksim meydanı bir seçim bölgesi değildir!


Taksim meydanı bir siyaset bölgesidir...


2007'den 2010'a üç yılda atılan bir sprintle kazanılan 1 Mayıs Taksim'de mücadelesi solun özerklenme teşebbüsü olarak da okunabilir.


BDP'nin sivil itaatsizlik çıkışları siyasete doğru giden bir patika açan son girişim. İrili ufaklı bütün diğer eylemler ve protestolar da. Bunları birbirine bağlayacak, bir şebeke duygusu verecek öğe de 1 Mayıs gibi sembolik momentlerdir.


1 Mayıs KCK davalarından Hrant Dink'e Ahmet Şık'lara ekonomik adaletsizliklerden öğrenci hareketlerine bütün zorlayıcı öğeleri birbirine bağlama potansiyeli taşır.


Ama zafer sonrasının kendine özgü bir zorluğu da var elbet. Devrimci Expo'ya dönüşme tehlikesi---


1 Mayıs, gayet iyi biliniyor ki, iyi ki varız türü bir kutlamadan çok gücünün sınırlarını kolektif imgelemde sınama rutini sunmasıyla kritiktir. Bu sınama, ya da test etme diyelim, nereye kadar gidebileceğini görme anlamında değil erklenme iradesinin dayatılan sınırlarını kolektif bir imgelemle ne kadar belirsizleştirebilirizin, ne kadar iptal edebilirizin, meşrebimizce bir özgürlük lehine ne kadar yeniden tanzim edebilirizin test edilmesidir.


Radikal solun da yer aldığı seçim bloğunun meclise sokacağı alternatif isimlerden daha kritik fonksiyonu siyasetin seçimle yapılmadığına işaret eden bir dili diri tutan yanı olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu tür eğilimler 1 Mayıs gibi ideal bir nümayişte içiçe geçme imkanı bulurlar.


Siyaseti siyaset sahnesinden ve dilinden çekip iş bitirmeciliğe alan bir neo-Özalizm var başımızda. Projeler, İcraatın İçinden geleneği, icraatlar Türkiye'si modeli ile işliyor. Çılgın Türklerle Çılgın Projeler arasında sıkışan halkın portresi görünürlük kazanıyor. Bu AKP iktidarının, yani neo-Özalizm bakışı ile bakıldığında 1 Mayıs gibi nümayişler tam anlamıyla gereksiz ve yanlıştır ve bunlara sadece yenildikleri anlarda tahammül edebiliyorlar. Sivil itaatsizlik eylemlerini de aynı şekilde gereksiz görmeleri ve hatta BDP'nin ve blokun mecliste temsilini de engellemek istemeleri ama yenilince razı olmaları gibi. Bu alanda her bir kare için mutlak önce meşruiyet sonra fiziki varlık mücadelesi vermek zorunda bırakmayı tercih ediyorlar. Her türlü adaletsizlik, hak engeli, despotizm geleneği, kültür düşmanlığı, güce tapınma, merkeziyetçilik, hepsi yükselişte. Hakların arttığı değil dört koldan gerilediği bir (başka) dönem. Bu benim memurum işini bilircilik karşısında güncellenmiş ve prestijini yitirmemiş öğelerden bir vitrin çatma uğraşındaki CHP merkeziyetçiliğini ve merkez sağın anlamını tümden yerinden etmek üzere merkez sağ rolü için yarışan MHP'yi buluyo. Bu tempoya maruz kalıp kulaklarını tıkamış sokaklar için 1 Mayıs başka bir ritm fırsatıdır...


Türkiye solu kutup baskısından çıkış için bu tip momentlere ihtiyaç duyuyor. 1 Mayıs mevcut gücünün sınırlılığını, yetersizliğini sıçramalarla değiştirmek, ani yükseliş aralıkları yakalama denemesi yapmak olarak da dikkat edilesi bir vesile.


1 Mayıs 2011, hiçbir işe yaramasa 1'den sonra 2'nin gelmediğini gösterebilme potansiyeliyle hayatidir...


BİR ERMENİ GENERAL DEĞİL BİR ERMENİ ER


23 Nisan'da bir çocuğun, 24 Nisan'da bir Ermeni'nin öldürüldüğü Türkiye --Dink'in 23 buçuk Nisan tasavvurunun tersten kabul edildiği bir felaket...


Halil İbrahim Oruç öldürüldü, Sevag Şahin Kılıç öldürüldü...


19 Mayıs için ne planlıyorsunuz? Açıklayın!

Hiç yorum yok: