Bu Blogda Ara

Pazar, Temmuz 23, 2006

BEBEK AĞLAMASI -Birgün yazı 70 - 17 Temmuz 2006

Birgün yazı 70 - 17 Temmuz 2006

BEBEK AĞLAMASI

Süreyyya Evren

Kültür sanat etkinliklerinde beni rahatsız eden, gözüme batan birşey var. Hayır, yazının başlığı yanıltmasın: bebek ağlamalarından şikayetçi değilim. Tam tersine; bebek ağlamalarının eksikliğini çekiyorum. İçinden geçtiğimiz bütün o derin panellerde sandalyeler arasında koşturup dinleyicilerin ve konuşmacıların dikkatlerini dağıtan, ortalığı açık hava düğününe benzetecek koşuşan çocuklar da yok ağlayan bebekler de yok. Gündelik hayatın kovuluşunun açık bir ifadesi. Demek ki bir açıkhava düğününde gündelik hayat nefes alabiliyor, elini kolunu sallayarak dolaşabiliyor ama bir panelde esamesi okunmuyor.

Kültür sanat etkinliklerinde ve müzelerde sessizliğin sağlanması için 19. yüzyıla dek müze müdürlerinin, galeri müdürlerinin ve diğerlerinin çılgınca savaş verdikleri bir dönem olduğunu biliyoruz. Günümüzde bu sessizlik bir mutlak şart kabul ediliyor. Asayiş berkemal.

Kültür sanat etkinliklerine diyelim çocuk bakımının üzerinde bir yer atfediliyor. Edebiyata dair bir detayın bebeklere dair bir detaydan hiyerarşik olarak yukarıda durduğunu varsaymamız bekleniyor. Sessizlik ve düzen takıntılarının bu etkinliklere verdiği modern ritüeller görünümü devam ediyor.

Çok boğucu. Üretime yönelik verimli insanlar havuzu. Elitizm seçmeleri. Karar alma, kategorilere ayırma, çekmecelere yerleştirme, bilgileri ve arzuları katlama ve dümdüz etme işlerinin kültürün esası gibi gösterilmeye çalışıldığı bir illüzyon. Büyük harfle Kültür’ün büyük harfle Esası. Halbuki tam tersine bu kat yerlerini açarak, çekmeceleri karıştırırarak, bilgileri ve arzuları buruşturarak, kategorileri ters yüz ederek ve alınmış kararları bozarak yol alan, almak isteyen pek çok sanatçı, edebiyatçı, sınır buğusu, pek çok hayalet var. Kültür’ün Esası’nı değil kültürün esansını arıyorlar. Büyük harfli Kültür bu edebiyatçıları, sanatçıları görünce korkuyor, gulyabani sayıyor ve hemen kendine dahil etmenin yollarını arıyor elbette.

Bu yüzden ağlayan bebekleri kural bozma sayıyor. İdari işler havası yayıyor. Her yerde ayıplayan bakışlarla çıkıyor karşımıza.

Fatsa geliyor aklıma. Elimin altında kaynak yok şu anda ama hatırladığım kadarıyla söyleyeceğim: şair Sennur Sezer’in bir yazısıydı. Fatsa’nın Fatsa olduğu zamanlarda bir kültür etkinliğinden bahsediyoruz. 12 Eylül öncesi 1980 olmalı. Terzi Fikri’nin belediye başkanı olduğu ve özgün bir deneyin yaşandığı günlerde İstanbul’dan kültür sanat insanlarının da davet edildiği bir şenlik düzenleniyor Fatsa’da. Şenlik’le ilgili izlenimlerini not ederken ağlayan bebeklerin hiç yadırganmamasını not ediyor Sennur Sezer, annelerin ayıplanmamasını, özellikle altını çizerek yazıyor. Evet, gerçekten siyasi bir yanı da var bunun. Belirli bir kültür siyasetini açık ediyor ve idari işler mantığının, yalıtma ve yüceltme mantıklarının altını oyuyor. Gündelik hayatı geri çağırıyor veya hiç kovmadığını belli ediyor.

Hiç yorum yok: