Bu Blogda Ara

Pazar, Temmuz 23, 2006

YAZIM KILAVUZLARI KÜNYEYE! - Birgün yazı 69 - 10 Temmuz 2006

Birgün yazı 69 - 10 Temmuz 2006

YAZIM KILAVUZLARI KÜNYEYE!

Süreyyya Evren

“Güzel Türkçemiz bu yaptığını kabul etmez, hayatta olmaz!”

“Hayır, olur.”

“Hayır, olmaz!”

“Hayır, olur!”

“O zaman gel bu işin kitabına bakalım, eğri mi doğru mu görelim.”

Bu minvalde bir diyalog hangi yayınevinde geçerse bakılacak kitap da ona göre değişebiliyor. Çünkü her yayınevi kendi yazım kılavuzunu kendi seçiyor. “Ne yani, merkezi bir yerden mi atanacaktı kılavuzlar,” diyebilirsiniz. Tabii ki hayır. Bize mi düşer böyle şeyler söylemek. Fakat bir ‘taban hareketi’ de görünür değil. Biraz küskün kardeşler atmosferi hakim, biraz da ‘ben kendi içimde tutarlı olayım yeter, gerisi onların problemi’ havası.

Her yayınevi ayrı bir yazım kılavuzu yayımlamıyor elbette ama farklı farklı yazım kılavuzlarına bağlı kalıyorlar. Bugün bir yayıneviyle çalışacağınız zaman size geçerli saydıkları, referans aldıkları yazım kılavuzunu belirtiyorlar. Böylece bu yayınevinin neyi yanlış neyi doğru kabul ettiğini öğreniyor, gerek gördüğünüz yerlerde sözkonusu kılavuza başvuruyorsunuz. Bazen de çalıştıkları kılavuzu belirtiyor ama o kılavuzda da uymadıkları esaslar varsa o istisnaların da altını çiziyorlar.

En neşelisi şu: aynı anda iki üç yayıneviyle çalışıyorsanız bu çapkınlığınızın karşılığında ‘dil refleksleriniz’ sizi yanıltabiliyor. Geceleri gizli sevgilisinin adını ağzından kaçırmaktan korkan biri gibi tedirgin olabiliyorsunuz. En temizi tek yayıneviyle çalışan tek kılavuzla özdeşleşmiş düzeltmenlerin son okumayla ‘sapma’ları düzeltmeleri.

Zaten bu konu tartışılırken kullanılan sözcükler de dikkatle seçilmiş oluyor, siz “burada güzelim bir şapka vardı, nereye gitmiş gördünüz mü” dediğinizde “bilmem şu kelimede a’nın üzerinde şapka olmaz” denmiyor da “biz orada şapka kullanmıyoruz” deniyor. Sonra da bağlı kalınan kılavuzun adı veriliyor. Bazı aile büyüklerinin “bizim ailemizde öyle şey olmaz” demelerini hatırlatıyor insana. “Bizim ailemiz üç kuşaktır o kılavuza bağlı kalmıştır. O sözcüğe üç kuşaktır şapka koymamıştır.”

Bir edebiyat kültür dergisi için oldukça iyi bir tiraj yakalamış, bu anlamda çok okunan bir dergiye yazıyordum bir ara. Onlar her türlü şapkanın ‘halkı kültürden soğuttuğuna’ hükmettiklerinden hâlâ’ların üzerindeki şapkaları dahi metni yayına hazırlarken çıkarıp atıyorlardı. Ben “atın atın, niye olmasın, farkedilmez bile, herhalde yeni bir kılavuz çıktı diye düşünülür” diyorsam da bazı iyiniyetli yazar arkadaşlar en azından hâlâ/hala, kâr/kar gibi örneklerde karışıklık çıkmaması için şapkaları korumamız gerektiğini mırıldanınca “halkımız ’bizde hâlâ gelişmiş bir eleştiri kurumu yok’ gibisinden bir cümleyi okuyup da halasından bahsedildiğini zaten düşünmez, tümüyle gereksiz” cevabını veriyorlardı. Ayrıca her ne kadar şapka inkılabı tersi bir metaforsa da kimileri için bol şapkalı bir metin Osmanlıcılığın, muhafazakârlığın, mürteciliğin bir yansımasıdır.

Benim önerim şu: yayınevleri kitap künyelerinde açıkça hangi kılavuzu referans aldıklarını yazsınlar... Okurlar da bunu daha kitabı eline aldıkları anda bilebilsin, yazarlar, çevirmenler, editörler ve redaktörler de bir yayıneviyle çalışmadan önce durumdan haberdar olsunlar. Ayrıca ekseriyetle hangi kılavuzların tercih edildiği, siyasi ve kültürel eğilimlerin yazım kılavuzu tercihlerini bağlayıp bağlamadığı da gözlemlenebilsin açıkça.

Eğer bir yazar çalıştığı yayınevinin inandığı kılavuzdan farklı bir kılavuza inanıyorsa bu durumda ne yapılmalı bilemiyorum. İleride üzerinde durulacak bir çatışma sahası olabilir bu...

Hiç yorum yok: