Bu Blogda Ara

Çarşamba, Ocak 13, 2010

AÇILIM PARADOKSU

KÖŞE İSMİ: DALALET

BU YAZININ BAŞLIĞI:

AÇILIM PARADOKSU

Süreyyya Evren

sureyyya@mexico.com

BirGün gazetesi, 10 Ocak 2010, Dalalet 2/110

Hep şunu söylüyoruz: eskiden Kürt demek bile suçtu! Kart Kurt Kürt günlerinden geldik bugünlere. Oysa günümüzde öyle mi? Artık en yukarıdan en aşağıya, en popülerden en marjinale her kesim ‘Kürt realitesi’ni tanıyor. Kürt vardır. Nokta. Bunu inkar eden kalmadı. Kürtlüğün tanınmasını hep demokratik bir adım, bir ilerleme, gelişme, düzelme, normalleşme, bir olumluluk olarak kodladık. Ve bu tanınma lehine elimizden geleni yaptık. Şimdi tanınma gerçekleşmiş durumda. Artık şu dakikadan sonra kimse tanınma lehine herhangi bir hamlede bulunma ihtiyacı hissetmeyecektir, hissederse de bu anakronik bir ihtiyaç olacaktır. Geldiğimiz noktada tartmamız gereken mesele başka: tanınma oldu bitti, peki sonuç nedir? Kürt kimliğinin tanınması hayırlı oldu mu? Sonuçları neler oldu. Bir sonraki adım nedir, ne olabilir?

Meşhur devlet deyişiyle ‘kaynaşmış bir kütle’ olduğumuz günlerde Kürt öznelliği bir ‘doğululuk’ üstbaşlığı altında kodlanmış vaziyetteydi. Türkiye’de geçerli olan dünya ulusları değer sıralamasında kuşkusuz Türklerin altında kabul edilen halklardandı Kürtler (ve mesela Araplarla birlikte). Kürt ötekileştirmesi zayıftı belki, Kürt flu bir kavramdı. Ama İçimizdeki Doğulu’nun resminde hayal meyal seçilebiliyordu, Kürt’ün evi Kıro sözcüğüydü. Ayrı gayrı yoktu dediklerine bakmayın, ayrı gayrı vardı, ama ayrı gayrı ‘devletimizin ötekisi olarak Kürt’ şeklinde yoktu da ‘yurdumuzun paçavrası olarak Kürt’ şeklinde vardı. O da bir yurdum insanı olarak acınmayı hakediyordu, aslında öldürülmemeliydi, ama o kadar. Kürtlerin gerilla lideri yoktu bebek katili elebaşları vardı. 10 yıl önce bu elebaşı da dünyanın gözleri önünde aşağılanmıştı. İşte buraya kadarsınız deniyordu kırolara. Yapıp yapabileceğiniz, ıkınsanız çıkartabileceğiniz bu. Ciddiye almaya bile değmezdi, herkes gördü mü? Özellikle siz kırolar, ciddiye alınacak bir yanınız olmadığını gördünüz mü?

Tam tarihlerini vererek değişimi tarihlendirmek ayrı bir çalışma işi, ama 2005 sonrası, yavaş yavaş diyemeyiz buna, ansızın demek de tam uygun değil, ama öngörülmemiş bir hızla, Kürt tanınması gerçekleşti! Ciddiye alınacak bir yanımız varmış gördünüz mü, diyen bu sefer kendilerine ve karşılarındakilere, Kürtlerdi. Meşruluk ilk kez böyle yaygın bir ağırlıkla yerleşti ulusal tahayyüle. Yepyeni bir kurguydu bu. Artık Kürtler devlet için de medya için de TRT için de sokaktaki adam için de vardılar ve adıyla vardılar. Şunun adını koyalım denmişti. Ancak sorun tam da burada başladı: tanınma beraberinde ötekileştirmenin çok güçlenmesini getirdi. Artık Kürtler paçavra değildiler, ama ötekiydiler, cepheden düşmandılar. Bu anlamda pek de birlikte kardeşçe yaşama metaforu lehine görünmedi sosyal gelişmeler. Aksine birlikte yaşamayı gündelik hayatta daha da tırtıklı bir hale getirdi. Bir tarafta pis teröristler var bir tarafta da iyi uslu Kürtler var diyen ses çok gerilere giderken geride olumlu bir iz bırakmadı. Artık herkesin ötekisi olarak Kürtler var, dahası Türklerin de değil Türkiye’nin ötekisi olarak, farklı etnik kökenlerden geldiğini deklare edenlerin de ötekisi, (üç gün sonra mini-tehcire kurban gideceğinden habersiz) göçebelerin dahi ötekisi, devletin de sivilin de ötekisi. Tanınma, bu anlamda, elimizde kalmış gibi görünüyor. Ama bakıyorsunuz Kürt öznelliği durumdan zannedileceği kadar şikayetçi değil. Bu şikayetçi olmama halini görüp de Kürtler de sınırı aştı diyenler, onlar da pis milliyetçi çıktılar diyenler, zaten bak İmralıdan yönetiliyorlar ne beklersinki diyenler, başka şeylerin yanı sıra gurur konusunu da atlıyorlar: Yaşanan geniş ötekileşme veya ötekileştirilme durumu bir yanıyla da gurur kaynağı Kürt öznelliği için. Ve bu Kürt öznelliğini tuhaf kılmaz, herhangi bir suçlamada kullanılamaz. Kim paçavra muamelesi görmektense düşman muamelesi görmeyi tercih etmez ki? Ama gurur geri teper mi? Bu bir pirus zaferi midir? Kötü sonuçları mı olacaktır? Bu gene de bir tanınmadır ve denkin tanınmasına benziyor. Çok maç kaybetmiş ama kendini salmamış, mücadeleye devam etmiş bir denkin tanınması. Kürt öznelliğinin kendini ‘haklarımız solu’ndan her icap ettiğinde kopararak denkliğimizin talepleri ekseninden bir agresiflik geliştirmesini buradan okumak gerekir. Daha fazla ezilmek istemeyen bir Kıro mevkii yerine hakkımızı söke söke alırız diyen bir Kürt mevkiini tercih etti diye kim suçlanabilir? Kürt öznelliği kelepçelenip sergilense bile çok daha gururlu ve gönenmiş bir konumdan yaşıyor kendini bugün. Bu olumlu gelişmenin olumsuz yan etkisi Türkiye’nin atığı değil de Türkiye’nin ötekisi rozetinin yakıştırılması kabaca... Öte yandan, isyanın meşrulaşması, dilin, ve varlığın meşrulaşması, zaptedilemezliğin meşrulaşması gibi sonuçlar bu meşrulukların nasıl kullanılacağını sorma adımını da getirmekte. Bu ivedi tanınmanın ve gökten indi gibi algılanabilen meşruluğun Türkiye kamuoyu tarafından hazmedilemediğini söyleyenler oluyor. Böylesi bir hazmın haliyle zaman aldığını, alacağını, kolay bir geçiş olmadığını söylüyorlar. Muktedir, denkini tanımak zorunda kalmayı kolay hazmedemiyor, arada muktedirlik refleksi göstermesi normal karşılanmalıdır demenin bir yolu. Kuzeyin güneyi de var: Kürt öznelliği de ani tanınmayı ve sıçramalı meşruluğu hazmetmeye çalışıyor. Hazmetmek de şudur: bunları birer veri olarak alıp bir sonraki adımlara geçebilmek. İşte 90lı yıllardan beri kullanageldiğim terimle söyleyecek olursam, Türkiye İktidarı’nın tam da bu noktadan saldırarak Kürt öznelliğinin bir sonraki adıma geçmesini engellemeye çalıştığı görülmekte. Yani sürekli siz aslında hala tanınmıyorsunuz, eziksiniz, alttasınız, denk rakip değilsiniz, kendi liginizi bilin, mesajı vermeye çalışıyor iktidar. Kelepçeli fotograflar üreterek, milletvekilli temsillerini baltalayarak, sizin şahinlerinizi istediği zaman temizleyip güvercinlerle iş yapabilecek kudretteyim ona göre mesajı vererek, çocuklara yönelik şiddetin arkasında durarak ve süreklileşmesini kolaylaştırarak ve bir yandan Diyarbakır cezaevi işkenceleri gündeme gelirken öbür taraftan geleceğin anıları yerini tutacak çocuk hakları ihlalleriyle, adamdan saymadan seni yola getiririmlerle iş görüyor... Denklerin çatışması yok, ezen ezilen var vurgusunun garip bir suistimaliyle. Bizi muhatap almadı hükümet diyorlar. Alacak ama önce yeniden paçavralaştırması gerekiyor. Türkiye İktidarı’nın esas istediği muhatap açık: kontrol edilebilir, hükmedilebilir paçavralar! Buradaki Açılım Paradoksu da şu: nihai bir paçavralaştırma için arada denkleştirme aşamasından geçirmenin muazzam bir strateji olduğuna kanaat getirmiş durumda Türkiye İktidarı. Gel gör ki Kürt öznelliği nihai bir denklik için yeni bir paçavralaşma aşamasından geçmesi gerektiğine ikna olmuyor!

Hiç yorum yok: