Bu Blogda Ara

Pazar, Temmuz 11, 2010

Türkiye Şiir Ortamının Öncelikli Problemleri

KÖŞE İSMİ: DALALET

BU YAZININ BAŞLIĞI:

Türkiye Şiir Ortamının Öncelikli Problemleri

BirGün gazetesi, 11 Temmuz 2010, Dalalet 28/136

Süreyyya Evren

sureyyya@mexico.com

1)Birincisi yerlilik var altı çizilmesi gereken. Yerellikten de öte yerlilik. Türkiye şiir ortamının aşırı yerli, kendi içine kapanmış hali. Bir ‘yerli kimliği’ icat edip ona göre zihniyetleri düzenleyen, şiir denilince Türk şiirini anlayan, şiirden anlamak deyince de Türk şiirine dair bir kompetanlığı hayal eden anlayış sözettiğimiz.

Yayınlanan çeviri şiir kitaplarının azlığı incitici. Şiiri ulus terimleriyle kavramak eğilimi de kuvvetli. Dahası bir takım tuhaf önkabuller etki yapmakta. Mesela ‘biz ve onlar’ kabulü garip. Bizim şiirimiz ve onların şiiri bakışı var. Türk şiiri ve Batı şiiri, önkabulü gibi. Modern şiirin diyelim, dünya kültürüne ait ağsal yapısına dahil olmak yerine ulus pavyonları ile işleyen bir dünya şiir festivali algısı egemen. Şiirin otantiklikten güç alan, ve o çalımlı otantikliği özü olarak lanse eden bir alan olarak çitlenmesi fikri baştan başa tam bir safsata halbuki.

2)Şairler kendi imgelerinin mühendisi olmuşlar. Şiir kitapları gerçekten okunmuyor. Okunmuyor derken okumadan geçirilmiyor demek istiyorum. Üstten yüzeysel bir okuma var elbet. Bu okuma da imgeyi aktarmaktan öte bir işe yaramıyor. Şairlerin üzerine en çok kafa yordukları imge şiirlerinde kullandıkları imge değil, bir şair olarak kendilerine dair imge. Kendilerine dair imgeyi ölçüp biçiyor, belirliyor ve dolaşıma sokuyorlar. Bu imge mühendisliği hassas bir denge de yaratıyor: imgesini özenle çatmış bir şairin şiirlerini olur da birisi yanlışlıkla okumadan geçirirse şair ve arkadaşları öncelikle şairin imgesini savunmaya geçiyorlar. Bunun son zamanlarda öyle çok örneği var ki. Bir hatırlayın…

Geçenlerde Yücel Kayıran’ın Radikal Kitap’taki şair okuma yazılarından birinin ardından Kayıran’ı aradım ve şunu söyledim: şiir evrimindeki problemleri aksamaları gösterdiğin bu şair bir gün böyle adamakıllı okunacağını, okumadan geçirileceğini bilseydi aynı şiirleri yazmaz, aynı çelişkileri sergilemezdi. Nereden bilsin! O (tıpkı hepimiz gibi) zannediyordu ki sadece ve sadece imgem dolaşıma girecek (şiirlerim değil). Dolayısıyla yapması gerekeni şiirinin altında yatan, ucundan taşan, kenarından gözüken, kapısını bacasını tutan zihniyetlere çalışmak değil şiirden-sonrasına, şair olarak imgesine, o imgeyi güçlü, etkili ve diri tutmaya, bu amaçla doğru arkadaşlıkları kurmaya, doğru pozisyonları almaya, doğru yerlerde yayınlamaya, doğru konuşmaları vermeye odaklanmak sanıyordu.

Ama bu demek değildir ki bütün şairlerimiz bir gün okunacak, aman ha ayaklarını denk alsınlar. Hala, hiçbir zaman okunmamaya oynamak mümkün…

Okunmamaya ama bilinmeye. Ve böyle kalmaya. Kalmak her şeyin başı gibi algılanıyor ya. Kalmaya ve kalan şair olmaya.

--Onlar kalmadı ben kaldım.

--Neyinle kaldın?

--Bir şair olarak imgemle.

--Aferin…

Hiç yorum yok: