Bu Blogda Ara

Pazar, Ocak 08, 2006

HANNO’NUN SINIFINDAN ÇIKMAK - Birgün yazı 42 / 3 Ocak 2006


Birgün yazı 42 -- 3 Ocak 2006

HANNO’NUN SINIFINDAN ÇIKMAK

Süreyyya Evren


Belki de hâlâ Buddenbrook Ailesi’nin son sayfalarında yaşıyoruz, hayatımızı orada sürdürüyoruz. Thomas Mann’ın “Buddenbrook Ailesi, Bir Ailenin Çöküşü” adlı romanı, yüzlerce sayfa kırıp bükmeden akar, kuşaklar geçer, Buddenbrook ailesinin ve ailenin adını taşıyan firmanın akıbeti çeşitli olayların birbirini izlemesiyle ve belirli bir sakin ritimle verilir. Lübeck kentinde Johann Buddenbrook ile serüvenine dahil olduğumuz aile ve buğday ticareti yaptıkları firmaları, bir başka Johann ile, dördüncü kuşaktan Hanno Buddenbrook ile sona erer. Önemli bir nokta, bir aile defterine yaşadıkları olayları kaydetmeleridir, en küçük olaylar dahi aile defterine ailenin büyükleri tarafından not edilir. Bir çocuğun doğumundan hastalanmasına evlenmesinden boşanmasına her türlü verinin, aile bireylerinin başından geçen herşeyin burada kaydının tutulmasına özen gösterilir. Defter, ’aile konsepti’ açısından çok çok değerlidir. Ailenin ‘tözü’ burada yazılı satırlarda yatar ve ailenin karakteri bu tarihyazımıyla yapılandırılır. Deftere inancı son derece güçlü bir Buddenbrook olan Antonie Buddenbrook, ağabeyi Thomas Buddenbrook ile birlikte, aynı zamanda aile konseptinin de en güçlü inananlarından biridir. Öyle ki, burjuvazi karşıtı görüşlerini heyecanla savunan genç doktor adayı Schwarzkopf’a gönlünü kaptırmış olmasına karşın, babasının ‘zincirin bir halkası’ olduğu uyarısını özellikle aile defterini okurken duyumsayan Antonie, ailesinin yeğlediği bir tüccarla yapılacak prestijli evliliği aşkına tercih etmeye karar verir ve bu sorumlulukla ve heyecanla deftere tarih düşme işini bizzat kendisi ele alarak “Antonie Buddenbrook evlendi” diye geçmiş zaman kipi kullanarak yazar. Defterde bu evliliğin “yapıldı” diye not edilmesi yapılacağının en açık, tartışmaya yer bırakmayan ifadesidir. Nokta. Önce, çoktan evlendiğini yazar ve sonra da defterde yazıldığı gibi evlenir.

Her ne kadar Antonie Buddenbrook aile konseptinin sıkı bir taraftarıysa da aile prestijini arttırmakta asla dilediği gibi başarılı olamaz ve fedakarlıkları hep tam da en istenmeyen sonuçları verir. Bildiği ve defalarca da telaffuz ettiği nokta, ailenin ismini ayakta tutanın kardeşi Thomas Buddenbrook olduğudur. İşte ailenin çöküşü de başarılı işadamı Thomas Buddenbrook’un ani ölümü ve oğlu zayıf bünyeli ve sanatçı ruhlu Hanno’nun bayrağı devralamayacak karakteriyle belirginleşir. Thomas’ın ölmesiyle aile de ölmüştür. Oyunun sonu. Fakat, bu noktadan sonra romanın ritmi değişir ve kendimizi Hanno’nun genç dünyasında buluruz. Hanno, artık Buddenbrook konseptini temsil etmeyen bir figürdür. Çöküşten sonrasıdır o, ölümden sonrasıdır. Defterdeki gerçeklikten hemen tümüyle başka bir zeminde yaşamaktadır.

Unutulmaz 11. bölümle beraber, kendimizi gitgide daha çok Hanno’nun dünyasına çekilmiş buluruz. Hanno, Buddenbrooklar ile Buddenbrooklar sonrası arasında bir arayerde gibidir, yaşadıkları hep sonrasını temsil etse de Buddenbrookların çöküşü onda da sürmektedir sanki, bir hızlı çöküş mirası almışcasına yaşar.

Buddenbrook konseptinin unutuluşa terkedildiği, keyifli bir Pazar akşamı çok sevdiği gibi tiyatroya gitmiş olan Hanno ertesi gün okula geldiğinde hiçbir dersine çalışmamış, sözlüye kaldırılmaktan ölesiye korkan bir öğrencidir. Mann, bu bir tek eğitim gününü oldukça detaylı verir ve orada hem eğitimin bir parçasına dönüşmüş kolektif amnezi örneklenir, hem de konsensusa dayanan otorite inşası ve otoriteye bağımlı değerler oluşturma yaşatılır.

Sınıftayız, Hanno ve arkadaşlarıyla beraber. Öğretmenler mutlaka sözlü yapıyorlar ve ödev verilen metinlerin ezberlenip ezberlenmediği çok kritik bir nokta. Öğrenciler herşeye kolektif reaksiyon gösteriyorlar ve kendi kendilerini öğretmenin perspektifiyle uyum içinde olacak şekilde manipüle ediyorlar.

İlk önce öğrencilerin ne denli kolaylıkla öğretmeni cevaplarıyla tatmin etmeyi başaramayan bir arkadaşlarından nefret edebildiklerini görüyoruz. Öğretmenin gazabını çekene öğrenciler de kin duyarlar. Gerçekte, çoğu aynı durumdadır, birkaç ‘inek’ dışında öğretmenin beklentisini karşılayacak çalışmayı yapmış kimse yoktur aralarında. Ancak arkadaşlarından daha kötü durumda olmayan başarısız Luders yenilgiyle yerine oturduğu anda “bütün sınıf ondan nefret eder”. Sonra, çarpıcı bir durum sessizce gerçekleşir. Öğrencilerden biri hile yapar, hocayı kandırır. Ezberlemiş olması gereken bir parçayı ezberlemiş gibi yapar, ileriye bakıyormuşcasına bir tavır takınır, ama aslında gizlice, açık bir kitaptan okumaktadır. O yüzden sınıfta dolaşan öğretmen yaklaşınca duraksar, hoca uzaklaşınca aynı düzene dönüp kaldığı yerden devam eder. Öğretmenleri Doktor Mantelstack yerine geçer yeniden ve kopya çeken öğrenci Timm ezberlemiş gibi yapmayı sürdürür. Sonuçta, Mantelstack durumu çakmaz ve kandırmaca işe yarar. Timm’in gayet iyi çalışmış olduğuna ikna olan hocası ona yüksek bir not verir. Mükemmel okuyamadıysa da büyük çaba gösterdiğini belirtir. Kutlar. Fakat asıl tuhafı, o anda yalnızca öğretmen değil, hilenin farkında olmalarına karşın bütün arkadaşları ve Timm’in kendisi de Timm’in iyi bir notu hak ettiğine inanmış bulunurlar. Hanno’nun içinden yükselen bir ses buna karşı gelse de o da bu cendereden çıkamaz. Herkes gibi Timm’in gerçekten başarılı ve kutlanmaya layık olduğuna inanır. Hani kopya çekmekteki ustalığı ve acarlığına duyulan haylaz bir hayranlık değildir bu üstelik, tersine, tam da öğretmenin perspektifinden nasıl görünüyorsa Timm’i öyle görmeyi benimseyen bir hayranlıktır. Sonra bir başka öğrenci, Mumme ayağa kaldırılır. Mumme kopya çekemez ve çalışmamış bir öğrenci görüntüsü çizer. Tüm sınıf ondan nefret eder. Hanno, bir tiksinti, bulantı duyar, boğazına birşey takılır. Olup bitenleri müthiş bir açıklıkla görmektedir. Sonra sıra Hanno’ya gelir, hoca Hanno’yu kaldırır derse. Hanno, Timm’in ekolünden gider. Gizlice açık bir kitaptan okur ve üstelik hocayı kandırabilmek için ezberinden kusurlu okuyormuş süsü verir kendine. Mantelstack bunu da yutar. “Öğrenmişsin ama çok ruhsuz okudun, gene de emeğinin karşılığında kötü bir not vermeyeceğim,” der ve iyi bir not verir Hanno’ya. Hanno yerine oturduğunda Mantelstack’ın övgü sözlerinin etkisinden kurtulamaz. Bundan pek ‘duygulanmıştır’. Biraz yeteneksiz de olsa çalışkan bir öğrenci olduğuna ve işin içinden yüzünün akıyla sıyrıldığına şu anda pek inanmaktadır. Üstelik bütün sınıf arkadaşlarının da böyle düşündüğüne inanmaktadır. Hanno’nunki bir katlanmış inanmadır. Daha önce durumu farkedip bundan tiksinti duymuş olmasına karşın kendi başına gelince gene aynı bakışa kapılır. Yine bir tiksinti duyar, olup bitenleri yeniden düşünemeyecek kadar bitkindir. Sapsarı bir yüzle ve titreyerek gözlerini kapar, her yanı uyuşuyormuş gibidir...

Hiç yorum yok: