Bu Blogda Ara

Pazar, Ocak 08, 2006

MAŞALLAH - Birgün yazı 41 / 27 Aralık 2005

Birgün yazı 41 -- 27 Aralık 2005

MAŞALLAH

Süreyyya Evren

Önce küçük bir tashih. Geçen Pazar günü yayınlanan Birgün Pazar’da Orhan Pamuk davası dolayısıyla kaleme aldığım “Çok Amaçlı İsviçre Çakısı, Orhan Pamuk Davasında Üçüncü Yollar” başlıklı bir yazım yayınlandı. Bu köşeye sığmayacak çok boyutlu, netameli bir meseleydi, Birgün Pazar için dahi uzunca kaçan bir yazıyla ancak ele alabilmiştim. Gene de herşey sığmadı ve editör arkadaşlarla bu köşedeki yazılarımı da yayınlanmalarından bir iki gün sonra yerleştirdiğim ‘web blog’da tam metni bulundurmayı ve yazının sonunda link vermeyi makul gördük. Ancak benim hiç de yabancısı olmadığım bir dizgi hatası bir kez daha gerçekleşmiş, http://sureyyyabirgun.blogspot.com olan blog adresi http://sureyyabirgun.blogspot.com şeklinde Süreyyya’nın 2 Y ile yazıldığı bir versiyonla yayınlanmıştı. Tabii adrese ulaşmayı deneyip de ulaşamayanlardan “nerede bu blog” itirazları geldi. Doğru adres yukarıdaki 3 Y’li adrestir. 1990’ların başlarında, ilk kitabım “Postmodern Bir Kız Sevdim” çıkmadan evvel, Cemal Süreya’nın ‘adımın bir harfini atıyorum’ dediği Y harfini kendi adıma ekleyip Süreyyya imzasını kullanmaya başladığım günden beri doğal olarak karşılaştığım bu karışıklık özellikle gazete düzeltmenleriyle aramda da ilginç diyaloglar yaşanmasına neden olmuştur. Aslında, keşke bütün düzeltmenlerle tanışabilsem demişimdir. Mesela Birgün’ün internet sayfalarında da bütün kitaplarımda olduğu gibi Birgün sayfalarında da 3 Y ile yazılan Süreyyya tekrar konvansiyonel 2 Y’ye çekilip Süreyya Evren yapılıyor. Kimi internet kitap satış sitelerinde bazı kitaplarım Süreyya Evren’e bazıları da Süreyyya Evren’e ait gibi görünüyor. Zorlamak, önemli bir siyasî tutumdur. Ne derdi siyasi ablalarımız abilerimiz –zorla! Bu alanda da mücadeleye devam düşüyor anlaşılan bize. Hoş, mücadelenin sınırı da yok gibi. Bakınız isminin yazılışının doğru olmasına özen gösterdiğini bildiğimiz Attilâ İlhan’ın mezartaşına bile ismi yanlış yazıldı, gazetelere haber oldu, ailesinden en kısa zamanda düzelteceğiz açıklamaları bunu izledi.

Pazar eki’ndeki yazıda Çok Amaçlı İsviçre Çakısı diyerek doğrudan Pamuk’u portrelediğimi düşünenler olmuş. Bunu da daraltıcı bir yorum olarak göreceğimi eklemeliyim. Neden mi? Referanslarımda birbirini izleyen İsviçre olaylarının Türkiye üzerindeki etkisi belirleyiciydi aslında. İsviçre garip bir rastlantıyla son zamanlarda Türkiye’nin milliyetçiliğinin su yüzüne çıkmasına önayak olma rolü üstlendi sanki. Milliyetçi eğilimleri saklı olmayan Fatih Terim’in futbol milli takımının başına getirilmesinin ardından yaşanan İsviçre-Türkiye maçları da bir savaş sahası olmuştu. İstanbul’daki maçın ardından sahada ve soyunma odasında yaşanan fiziki darpların Pamuk-arabasına saldıranlarla beraber okunmasına hem yurtiçinde hem de yurtdışında gazetelerin okur forumlarında sık sık rastladım. Özellikle İstanbul’daki maçta yaşananlar kadar kullanılan söylemlerin milliyetçiliği radikalleştirmeye yaradığını ve Batı ile Türkiye hatta Batı ile Türkler arasında keskin kutuplaşma olduğu duygusunun propagandasına katkı yaptığını gördük. Hele “İsviçre’yi biz medeniyetin beşiği sanırdık bizi arkadan vurdular” babında yetkili ağızlardan yapılan açıklamalar “medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar” duyarlılığını da tazelemek ister gibiydi. “Medeniyet ve biz” diye bir medeniyetler çatışması resmedilmiş oluyordu ki burada biz medeniyet tarafından medeni olmayan yöntemlerle elimine edilmeye çalışılan medeniyet-dışı’nı temsil ediyorduk. (İşin garibi, medeniyet-dışı’nın elimine edilmesi için medeni olmayan yöntemlerin kullanılması veya demokrasi-dışı’nın elimine edilmesi için demokratik olmayan yöntemlerin kullanılması hep demokrasi ve medeniyet dahilinde tanımlanmıştır.) Gözden kaçmayan bir nokta da bu tırmandırma stratejisinin ancak ‘başarısızlık ve hedefe ulaşamama’ yüzünden eleştirilebilir görülmesiydi. Aynı metodlarla Türkiye finallere katılma hakkını kazansaydı bu başarıdan utanılacak mıydı? Bir başka İsviçre-Türk milliyetçiliği çatışması da Doğu Perinçek’in Lozan’da “Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır” dediği için kendisine soruşturma açılmasıydı. Yani bir tür Nazi-savunusu, medeniyet ve uygarlık dışından söz alma olarak kategorisi belirlenmişti. Bu davanın Perinçek yandaşları dışında da İsviçre aleyhtarı tepkiler doğurabildiği görülmüştü. Ama bu tür durumlarda sık sık medeniyet-dışı olarak tanımlanmaya itiraz etmekle medeniyetle çatışan medeniyet-dışı konumumuzun tanınmamasına itiraz etmek arasında gidip gelebiliyoruz. –Bir başka İsviçre notu da şu: meşhur İsviçre çakısının (Swiss army knife) uçaklara alınmasının önündeki engeller kaldırıldı, bu yasak Kasım ayında iptal edildi. Gerçek bir çok amaçlı alet olan İsviçre çakısı, bizde daha çok kötülükler konservesini açmaya yarıyor gibi...

Hiç yorum yok: