Bu Blogda Ara

Salı, Mayıs 16, 2006

EDEBİYATIN BİLGİSİ / Birgün yazı 61 - 15 Mayıs 2006

Birgün yazı 61 - 15 Mayıs 2006

EDEBİYATIN BİLGİSİ

Süreyyya Evren


Geçtiğimiz hafta, 8-10 Mayıs’ta, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nün düzenlediği Genç Eleştirmenler Sempozyumu’nun yedincisi düzenlendi. Bugüne kadar Bilkent’te düzenlenen genç eleştirmenler sempozyumlarından farklı olarak bu kez Kızılay’da, Adnan Ötüken Kütüphanesi’nde gerçekleşti etkinlik. Bu senenin bir başka yeniliği de ‘tartışmacı’ diye bir kategori belirlenmesi ve her günün sonunda çağrılan bir ‘tartışmacı’ eleştirmenin/yazarın o gün sunulan bildirileri tartışması oldu. Bu yılın üç tartışmacısından biri olarak ilk gün Adnan Ötüken Kütüphanesi’ndeydim. Adnan Ötüken, kütüphane duygusunu koruyan çok hoş bir mekan, daha önce de burada felsefeci Gianni Vattimo’nun bir konuşmasını takip etme şansını bulmuştum.

Sempozyumda üniversitenin yüksek lisans ve doktora öğrencileri, Türk edebiyatının çeşitli dönemleri, yazarları ve yapıtları hakkında toplam 32 bildiri sundular. Bir dolu yeni yaklaşım, yeniden okuma, yeniden değerlendirme demek bu. Yaşayan Türkiye edebiyatının akademik çalışmalarla genelde desteklenmediği biliniyor. Bariz siyasi sebepleri var bunun. Türk edebiyatına bir kontrol sahası veya tehdit odağı olarak bakan bir idari perpspektif çok şeyi belirlemiş durumda. Dolayısıyla Bilkent Türk Edebiyatı Bölümü’nden Süha Oğuzertem’in yürüttüğü, yedincisi düzenlenen bu genç eleştirmenler sempozyumu serisinin yansıttığı çalışmalar gibi Türkiye ortamı için istisnai durumlar dışında edebiyat üzerine yazma sahası gene edebiyatçılar, dergiler ve izlerçevre tarafından dolduruluyor. Öyle ki akademik çalışmaların kuruluğundan veya didaktikliğinden şikayet etmemize yetecek kadar bile ağırlığı yoktur akademik çalışmaların Türkiye edebiyatının bilgisi üzerinde...

Bu konu bir süredir kafamı kurcalamakta: Türkiye edebiyatının bilgisi nasıl yapılıyor? Kanon nasıl kuruluyor ve kanon nasıl kırılıyor? Antoloji nasıl düzenleniyor, ana gövdenin sınırları nasıl çiziliyor? Dışlama ve dahil etme mekanizmaları nasıl işliyor?

Genelde kalıcı olacak olanın detaylandırılmasında öncelikle elbet neyin edebiyat olarak sayıldığına dair dönemin kanonik görüşü belirleyicidir her zaman. Güzel Sanatlar kategorisinin icadının ardından yeniden çizilen edebiyat kategorisi kabullerinin direnişlere, sapmalara, ayrılmalara karşın hâlâ hegemonik olduğunu herhalde söyleyebiliriz. Neyin edebiyat olduğu neyin edebiyat olmadığı konusundaki bir uzlaşmanın ardından iş bu edebiyat denilen sahanın bilgisinin nasıl yapılacağına geliyor.

Bu arenada kabaca ayırırsak genelde üç vurgu çarpışıyor. Eleştirmenler, üzerine/üzerinden yazanlar (akademinin güçlü olduğu ortamlarda akademi ile birlikte) öncelikli bilgi yapıcı vurguya sahipler. Yazarlar sürekli edebiyatın bilgisine etki yapma gücünü zorlar, taşların yeriyle oynarlar, özellikle de genç yazarlar, yeni gelen kuşaklar, bağımsız bir yaklaşım geliştirebildikleri ölçüde kimleri ‘usta’ gördüklerine kimleri ‘takip’ ettiklerine, referans aldıklarına, nirengi noktası kabul ettiklerine göre bilgiye etkide bulunurlar; oturmuş eski yazarların/akımların yerlerini değiştirmeleri dahi mümkündür. İzlerçevre denilen gevşek adlandırmanın anlattığı sıkı takipçiler de hem edebiyat üzerine yazanları hem de yazarları izleyerek ve çevreleyerek sürekli kanaatleri etkiler. Üçüncü vurgu uzun vadede en etkisiz vurgudur: okurlar. Bir dönemde okurların bir kitaba veya yazara gösterdiği yoğun ilgi edebiyata dair bir veriden çok sosyolojik, tarihsel bir veri kabul edilir. O dönem hakkında birşey söylemesi adına incelenir. Okurun yanında uzun mesafe koşularıyla arası hoş olmayan bir de piyasa vurgusu yer alır. Edebiyatımızda piyasanın özellikle geçmiş yıllara göre çok daha güçlü bir etkiye sahip olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu da piyasanın da bilgi yapımında ite kaka rol oynadığı bir sahne yaratıyor. Ama tabii bu bilgi piyasa kurallarına göre yapıldığından tedavülden kalkması da piyasa kurallarına göre olabilir...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

kısa ve öz olsaydı daha iyi olurdu!!!
yinede kim yazdıysa tşkrlr...