Bu Blogda Ara

Pazartesi, Eylül 11, 2006

KATILIMCI SANAT –3- / Birgün yazı 78 - 11 Eylül 2006

Birgün yazı 78 - 11 Eylül 2006

KATILIMCI SANAT –3-

Süreyyya Evren

Katılımcı sanat konusundaki tartışmalara Clair Bishop'un eleştirileri üzerinden devam ettiğimiz yazıların sonuncusuna geldik.

Bishop'un katılımcı sanatı benzeştirdiği Dogville ve Manderlay'deki idealizm modern dönem idealizmidir, özgürlüğün ne olduğunu bilmeyen öğelere özgürlüğün ne olduğunu kesin olarak bilen öğe özgürlüğü öğretmeye ve onları özgürleştirmeye soyunur. Her türlü idealizmin eleştirisi değildir, kurtulmuş kurtarıcı ikonunun eleştirisidir. Şimdi katılımcı sanat pratiğine odaklanmış sanatçılar Graceleştiler dersen, ki diyor Bishop, o zaman onların sanatçı otoritesinden feragatini yani kurtarıcı rolünden feragatini bizzat bir kurtarıcılık taslamak olarak suçlamış olursun (ayrıca bu da sanat alanının dışında etik bir suçlamadır).

Bishop'un yazısında en anlamadığım şey de kötü örnek olarak sunduğu katılımcı sanatlardan sonra iyi örnek olarak Phil Collins'in Ramallah yapımı "Atları de Vururlar"ını göstermesi. Hatırlayacak olursak Collins Jerusalem'de bir misafir sanatçı programına davet edilir ve dokuz genç Filistinlinin pembe bir duvarın önünde saatlerce dans ettiği bir dans maratonu düzenler. Bunlar parayla tutulmuş gençlerdir. Arka arkaya iki gün sekizer saatlik dans maratonlarına katılırlar. Bishop, Collins'in katılımcıları ortalama küreselleşmiş gençler olarak sunmasının ardındaki kararın video kamuya açık bir yerde seyredildiğinde izleyicilerin yüksek sesle dile getirdikleri sorularla anlaşıldığını söyler. İzleyiciler bu videolara bakıp "Filistinliler Beyonce'u nereden biliyorlar ki" veya "nasıl olur da Nike giyiyor olabilirler" gibisinden saçma sapan sorular sormaktadırlar. Fakat Bishop, Collins'in işinin dolaysız siyasi bir anlatı işine göre çok daha iyi olduğu sonucunu çıkarıyor bundan, çünkü Collins medyanın seçici üretimleri ve ortadoğudan gelen görüntülerin kullanımıyla oluşturulan fantezilerin dolaysız bir siyasi anlatının yerini nasıl aldığını gösterebilmiştir, ortalama Batılı seyircinin genç Arapları ya kurbanlar ya da sıradan fundamentalistler olarak görme tutumunu bu şekilde kınamıştır.

Bishop'un bu değerlendirmelerini şaşırtıcı buluyorum. Eğer Filistinli gençlerin de Nike giyip Beyonce dinleyerek küresel Amerikan pop kültürüne dahil olduklarını klasik Hollywood yapımlarından Atları da Vururlar'ın bir parodisiyle göstermek liberal entegrasyon politikalarıyla flört değilse nedir? Ne anlıyoruz; Filistinli gençler medyanın dediği gibi öcü değillermiş, ya da zavallı değillermiş, bizden farklı bir kültüre de sahip değiller, tipleri biraz farklı olabilir ama onun dışında herşey aynı, hatta aynı bizler gibi para için türlü şaklabanlıklar yapmakta da bir beis görmüyorlar. Dolaysız siyasi anlatıların yerini medya fantezileri yerine liberal modern ve küresel dünya kültürü fantezileriyle dolduruyor böylece Collins. Ramallah'taki pek çok nüansın gediklerinden içeri pop müziği sızıyor, biraz sarin gazı eylemleri gibi, nüansları öldürüyor, görme bozukluğu yaratıyor ve geriye 'pembe' tablo kalıyor, Ramallah'ta dolaşan sayısız nüans bu tekdüze küreselleşme yorumuyla feda ediliyor.

Burada Bishop'un Ramallah'taki sorunun ne olduğu konusunda ne düşündüğünü de merak etmek durumunda kalıyoruz. Çünkü Collins'in işini övdükten hemen sonra Jeremy Deller'ın The Battle of Orgreave işini yeriyor. Orgreave Çatışması, 1984'de, Britanya'da, Birleşik Krallık madenciler grevi sırasında gerçekleşmiş bir olay, polisle madencilerin ciddi bir çatışmasıdır. Deller 2001'de bu çatışmayı canlandırmış, tarihi savaşların canlandırılmasında görev alan bir ekibin yanı sıra olayın gerçek aktörlerine de roller düşmüş, hatta canlandırma sırasında taraf değiştirenler, polis olup da madencileri madenci olup da polisleri canlandıranlar olmuş. Herşey bir panayır havasında, şarkılı türkülü geçmiş, belgelenmiş. Bishop, Deller'ın bu işini hiç beğenmiyor, bir yarayı iyileştirmektense daha çok açtı diyor, olaylarla ilgili belgeselde, eski madencilerle yapılan duygusal görüşme kayıtlarının arasında Deller'ın gayriciddi yeniden canlandırması görüntülerinin karışmasını tümüyle uyumsuz buluyor. Feci bir olayı hatırlamak ve yeniden canlandırmak için insanların toplandığını ama bu toplanmanın daha çok panayır yerini andıran bir dille kotarılmasının çok kötü olduğunu söylüyor.

Peki, Collins'in işine bakıp da pembe duvar önünde müziğin ritmine göre sallandırılan bu kollar İsrail askerleri tarafından daha önce kırılıp sonra kaynamış olabilir mi sorusunu akla getirecek şekilde kolu kırılan çocuklarla ilgili duygusal görüntülerin arasında gösterilse acaba nasıl bir etkisi olurdu? Deller'a söylenen Collins'e çevrilse Filistin gibi kritik, feci olaylar içeren bir sahneyi ele alırken ortalığı diskoteğe çevirmenin manası ne, denebilirdi ama demiyor Bishop...

Katılımcı sanatın siyasi açılımları, sanatın genel olarak siyasetle ilişkisini düşünmek açısından da dikkate değer belirleyici bir alan gibi görünüyor. Başka bağlamlarda da olsa bu irtibatın izini sürmeye devam etmek gerekecek.

Hiç yorum yok: