Bu Blogda Ara

Pazartesi, Eylül 11, 2006

KATILIMCI SANAT –I- / Birgün yazı 76 - 28 Ağustos 2006

Birgün yazı 76 - 28 Ağustos 2006

KATILIMCI SANAT –I-

Süreyyya Evren

Sokağa çıkan ilişki kuran diyalog kuran sanat konusunda gitgide artan tartışmalar var. Toplumsal olarak angaje sanat, cemaat-bazlı sanat, deneysel cemaatler, diyalojik sanat, kıyı sanatı/littoral art, katılımcı, müdahaleci, araştırma-bazlı veya ortaklıkçı sanat diye de anılabiliyor. Aralarındaki bariz farkları askıya alarak şimdilik katılımcı sanat terimiyle devam edelim.

Türkçe’de de Nicolas Bourriaud’nun İlişkisel Estetik (Çev. Saadet Özen, Bağlam, 2005) adlı kitabı ve çeşitli dergilerde yayınlanmış yazılar, söyleşiler bu konuya farklı şekillerde yer veren metinler oldular. Ayrıca Oda Projesi gibi tartışmaların ortasında bir örnek grup var elimizde. (Gerçi Oda Projesi Tünel’deki mekânını bir süre önce kaybetti.)

Sokakla ilişki halindeki sanat örneklerinin artışıyla birlikte bu eğilime karşı eleştiriler de ortaya çıkmaya, görünürleşmeye başladı.

Bu eleştirilerden özellikle dikkati çeken bir örneği detaylı tartışmak, bu yaz sıcaklarında, yavaş bir tempoyla, yayarak, bu konuda düşünmeye zemin açabilir diyerek, tartışmayı buraya da taşıyacağım.

Bahsettiğim örnek Clair Bishop’un “Toplumsal Dönüm: İşbirliği ve Yarattığı Hoşnutsuzluklar” adlı makalesi (“The Social Turn: Collaboration and its Discontents”, Artforum, no: 02/2006).

Bishop’un bu yazısında ne dediğine bakalım istiyorum, hem de zaten bana iyi gelmiş bir kitaba, daha önce başka bir iki yerde referans da vermiştim galiba, Grant H. Kester’in “Conversation Pieces: Community and Communication in Modern Art” (University of California Press, 2004) kitabına da cevap veriyor bir nevi orada Bishop.

İki şeyi temelde eleştiriyor. Birincisi katılımcı sanat işlerini beğenmenin neredeyse bir zorunluluk gibi dayatıldığını, hegemonik hale geldiklerini, sırf katılımcı sanat olduğu için iyi sanat kabul edildiğini ve sorgulanmadığını söyleyerek buraya bir çekince koyuyor. Bir de bu tür sanatta kendi sanatçı otoritesinden feragat eden sanatçı özne kategorisini eleştiriyor ve kendinden feragat etmeden siyasi olabilen sanatı övüyor.

Bu tür işleri birer sanat işi olmaları hasebiyle eleştirel olarak tartışabilmek, analiz edebilmek ve karşılaştırmalara tabi tutmak hakkımız olmalıdır görüşünü savunacağım burada diye devam ediyor. Buraya kadar söylediği spekülatif geliyor bana, katılımcı sanat işlerinin hegemonik olduğunu bu yüzden de onlara karşı eleştirel pozisyonların bir an evvel keskinleştirilmesi gerektiğini söylemekte çok spekülatif birşeyler var. Ama ilke olarak itiraz edecek pek birşey de yok bunda. Evet, elbette herşey gibi katılımcı sanat da eleştirilsin, silkelensin. Ardından katılımcı sanatı büyük ölçüde Blairci (yerine göre sosyal demokrat veya liberal de denebilir) retoriğin hizasında görüyor. Öyle ya, topluma entegre/angaje sanat (socially engaged art), toplum mühendislerinin gözünden bakınca topluma entegre olamamış unsurların entegrasyonunu tamamlama operasyonuna katkı ve hatta, Bishop terörden bahsetmiyor ama, bu şekilde terörün engellenmesi vbg. anlamlara kayabilir. (Gerçi mesela 7 Temmuz 2005 Londra bombalamalarında intihar bombacıları arasında İngiliz toplumuna gayet iyi entegre olmuş kişiler vardı. Hatta bombacılardan Muhammed Han duble entegreydi –Britanya’ya yeni gelen göçmen ailelerinin çocuklarının entegrasyon sorunlarının çözümlenmesinde onlara mentörlük yapan bir öğretmen olarak çalışacak denli entegreydi, kendisi çoktan entegre olmakla kalmamış dahası yeni gelenleri entegre de ediyordu.) Bishop bu eleştiriyi fazla detaylandırmıyor ama bu nokta oyulsa doğrudan arkasından içerme-dışlama stratejilerinden çokkültürcülük-liberalizm eşleştirmelerine uzanan bir didikleme alanı açılacak.

Bu konuya devam edeceğiz.

Hiç yorum yok: