Bu Blogda Ara

Pazartesi, Kasım 28, 2005

FUAR ŞEHRE YAYILSAYDI - Birgün yazı 30 / 11 Ekim 2005

Birgün yazı 30 -- 11 Ekim 2005

Süreyyya Evren

FUAR ŞEHRE YAYILSAYDI

TÜYAP Kitap fuarı başladı. Bu yıl 24. fuar düzenleniyor. Bir çeyrek yüzyıla dayanılmış durumda. 12 Eylül’ün de 25. yılıydı bu Eylül. 12 Eylül’ün son yirmi beş yıla yayılan etkileri ve bugün üzerindeki gölgesi tartışıldı, tartışılıyor.

Kitap fuarı da 12 Eylül’ün kitap karşıtı hatta kitap düşmanı yanıyla, kitapyiyen yanıyla çarpışarak büyümüş bir fuardı. Bugün sürmekte olanın aynı çarpışma olduğunu söylemek zorsa da bazı bağlantılar kurmak mümkün. Bu tür çerçeve etkinlikler bir yandan piyasayla beraber yürüyerek ve piyasayı büyüterek varolma alanlarını açarlar, bienalin bu anlamda yerel ve küresel sermaye ile bağları için örneğin Sibel Yardımcı’nın “Küreselleşen İstanbul’da Bienal” kitabına başvurulabilir (İletişim, 2005). Fakat aynı zamanda piyasanın tahammül edemeyeceği kimi kültürel değerleri de kışkırtırlar –fuar bu anlamda bienalden daha etkin bir tarihe sahiptir elbette.

Ama 9. Bienal ile karşılaştırırken söylediğimiz gibi, fuarın dikkat çeken bir eksikliği şehre yayılmaması. İstanbul şehrinde şu günlerde kitap günleri olduğu hissedilmiyor. Halbuki şehirde sanat günleri olduğu, öyle ya da böyle sanat gündeminin yenilendiği, karşılaşmalar yaşadığı, çoğaldığı açık. Bienal mantığıyla kendini uyumlu görenler bienalin içinde yeralıyorlar, akraba görenler akraba sergiler, etkinlikler ve iletişimler peşinde, uyumsuz görenler, muhalif görenler de kendi perspektiflerini görünürleştirmeye yöneliyorlar. Sonuçta şehirli için çoğu davetkâr bir dizi sanat hamlesi var. Yer almak, katılmak, dönüştürmek veya sadece ilişkiye geçmek imkanları açık.

Kitap fuarının şehirle ilişkisi ise şehir halkını uzaktaki kapalı bir mekana çekmeye çalışmak olarak işliyor –o mekandan veya pekçok mekandan şehre yayılmak olarak, şehirle birlikte oluşmak olarak değil.

Esas mesele bunu tersine çevirmek.

Ayrıca ürün olarak kitabın öne çıkması yayıncıların mesleki yönünü kalınlaştırarak kültürel haritayı sınırlandırıyor.

İster genel olarak kitaba odaklanılsın ister edebiyata, tek merkezli olmayan, etkileşimlerle oluşan, sadece beğenilmek ve alımlanmak için kendini kurmayan ama tartışmalar başlatmak ve tartışmaları canlandırmak için kendini kuran bir etkinlik ya da birçok etkinlik gerekli. Fuarın veya bienalin veya bir başkasının ‘içerden dönüştürülmesi’ bu anlamda bir program olabilir mi, o ayrı bir konu.

Şehir zaten şehirlililerin elinden çeşitli biçimlerde alınarak elit kullanımlara dekor kılınmak isteniyor. Galataport’tan Haydarpaşa’ya, oradan çeşitli gentrifikasyon (nezihleştirme) girişimlerine durum bu.

Bütün bunlara direniş sadece noktasal reddiyeler şeklinde zaten sürekli kılınamaz. Sokakların, mekanların, mahallelerin, vapurların sakinleriyle birlikte kitabın, sanatın ve diğerlerinin hayata karışan, müdahale eden, bu sırada değişip dönüşen hareketi gerekiyor.

12 Eylül derken de darbenin 12 Eylül 1980 günü ve izleyen birkaç yılda yaptıklarından değil sadece, sonrasındaki 25 yılı dolaylı dolaysız etkileme biçimlerinden sözetmiyor muyuz sonuçta? Ancak böyle bugünün akışlarından 12 Eylül’ün ağırlıklarını kaldırmaktan, hatta farklı yerlerde ve zamanlarda farklı etkileriyle 12 Eylülleri ayıklamaktan, katlanarak bugüne dek gelmiş 12 Eylül’ü kat yerlerinden geriye doğru tersine katlamak ve hayattan çıkartmaktan bahsedebiliyoruz.

Hiç yorum yok: