Bu Blogda Ara

Çarşamba, Kasım 30, 2005

SANATTA BAŞARI AHLAKI - Birgün yazı 37 / 29 Kasım 2005

Birgün yazı 37 -- 29 Kasım 2005

Süreyyya Evren

SANATTA BAŞARI AHLAKI

Sanatta başarı ahlakının dolaysız topladığı vergiye bir bakalım: nicedir sanatta sayılamaz olan sayılmaya çalışılıyor. İngilizcedeki “ruler” sözcüğünün hem ‘cetvel’ hem de ‘hükümdar’ anlamına gelmesinin bir rastlantı olmadığı ortada. Hükmedilebilir olmayanı hükmedilebilir kılmak, sayılamaz olanı sayılabilir kılmak en karakteristik ‘anaakım’ dertlerden biri. Bestseller’dan reyting’e, maddelerce uzayan cv’lerden box office’lere kadar bir dizi işaret fişeği bu ölçümlerle kavramanın kapsamını gösteriyor. Edebiyatın ve genel olarak sanatın bilgisinin ölçülerek yapılabilmesi bir ihtimal olarak ne kadar cılızsa yapılması da bir kanon yasası olarak o kadar tedavülde. İngilizcedeki cetvel/hükümdar anlamlarına birden yapışan ‘ruler’ bir yana, Türkçedeki ‘boyunun ölçüsünü almak’ veya ‘alnını karışlamak’ gibi deyişlerdeki ölçmenin altetme hali, karşındakinin sınırlanamaz olan yanını sınırlanabilir kılması, bilinemez olan gücünü bilinebilir kılması ve bu bilgiyi yapanın üstünlüğüne vurgusu manidar.

Futbolda bile endüstriyel futbol devreye girince sayılamaz olan sayılıyor: sanki kaleye isabet eden ama kaleciyi maça ısındıran zayıf bir top direği sıyırıp geçen ve kaleciyi de geçici felç durumuna sokmuş klas bir vuruşdan daha matah birşeymiş gibi kaleye isabet eden şut oranını saymazlar mı... ‘Kalenin yüreğini ağzına getiren pozisyon sayısı’nı sayamıyorlar tabii, aynı okurun yüreğini ağzına getiren, aklını başından alan kitapların, şiirlerin, videoların sayılamaması gibi...

Sanatta sürekli ölçülebilir adımlar atabilme uğraşı ‘başarıya giden yol’ için mühim bir özen şu anda. Bu da gerçekten ‘yolsuzluğa bulaşmış’ bir profesyonel emekten geçiyor. Şimdi bunlardan bakınca, 9. Bienal sonrası Türkiye çağdaş sanatı hakkında düşünürken, burada çağdaş sanatla uğraşanların daha fazla amatör emeğe ihtiyaç duyduklarından sözetmek istiyorum. Türkiye’deki çağdaş sanat dünyasında çok fazla 'başarı’ var. Sık sık altı çiziliyor: romanda da ‘başarı’ arttı. Bugün pek çok sanatçının –kimi gençler de dahil- yapabilecekleri en radikal hareket bir süreliğine unutulabilmek olacaktır gibi geliyor bana. Romanda da bu ihtiyacın bağırdığı yazarları ve onların ‘radikal kulak tıkamalarını’ düşünün. Alternatif bir sahnede konuşabilmek ve dinleyebilmek için ve başarıya tahvil edilemeyen amatör emeklerle sahih karşılaşmalar yaşamak için başarısızlıkla sonuçlanacak ısrarcı girişimlere ihtiyaç olduğunu sanıyorum.

Başarı ahlakı en çok zamanı saymayı sevdiğinden bir yandan da aslında sanata dışarlıklı bir hız nosyonunu el çabukluğu marifet sanata iliştiriyor. Ayak diremeyi unutturmak istiyor. Sanatta herhalde olmayan bir şey varsa o da aceledir halbuki. Şapkadan Beckett çıkarılamaz.

Üstelik bu kadar başarı peş peşe eklendiğinde elimizde kendini yenileyemeyen, şaşırtıcı hiçbir yanı kalmamış, güçsüz, öz-erklenememiş ve erksizleştirilmiş, unutkan ve zararsız bir ‘başarı hikayesi’ kalıyor. Sanatın bu kadar çok zararsızlığa hiçbir zaman uzun süre tahammül edemediğini düşünenlerdenim.

Bugün Türkiye edebiyatı zararsız mı? Bugün Türkiye şiiri zararsız mı? Üstelik bu sorulara ‘zararsızlığın’ tek bir okumasından bakarak yanıt vermek imkânsızken...

Bunun sacayağı da amatör emek, başarıyı hedeflemeyen emekler meselesi. Sanatçıların yürüttüğü mekânlar, projeler, dergiler, bağımsız hareketlere ihtiyaç var ama çabuk keşfedilmeye karşı direnç gösterebilen başarıya susamamış girişimler olmalı ki bunlar hemen elini kaptırmadan bir alternatif sahne ortaya çıkarabilsin ve etkileşime gireceği insanları bulabilsin. Ve bu muafiyet izlerçevresiyle karşılıklı olsun...

Bahsettiğimiz ütopya mekânlarına yönelik amatör emekler biraraya gelip radikal alanlar açtıklarında, doğrusu buna eminim işte, bu eylem kendiliğinden, tabanın doğasından kaynaklanan çokdisiplinliliklerle gelecektir, gelir. Bugüne kadar da aslında defalarca olduğu gibi... Kurumsal kanallar gözardı edilip ilgiler, meraklar, arzular ve hayaller arasında su gibi dolaşıldığı sürece çokdisiplinlilik işe karışıyor, içekarışıyor...

Farklılık alanları açarak dere tepe düz gitmek, saklanmak ve hayal kurmak, ısırmak ve yuvarlamak gerekiyor. Başarı ideolojisinin reddi kendi yalanını söyleyebilme erkiyle birleşmek durumunda. Bu alternatif sahnenin serpilmesi ancak hem kurumsal kanallar dışında amatör emeğe dayanan yapıp etmelerle hem de öz-erklenme halindeki alımlayıcı-oluşturucuların amatör emeğiyle, alternatif okumaya ve risk almaya karşı gönülllü inatlarıyla açıklanabiliyor.

Eski bir şiirde şakalaşıyordu şair: “sayım memuru, saymam bunu gene uğra!”

Hiç yorum yok: