Bu Blogda Ara

Pazartesi, Kasım 28, 2005

‘UZAKTAKİ OKUR’ BURAYA - Birgün Yazı 16 / 5 Temmuz 2005 Yazısı

Birgün Yazı 16 – 5 Temmuz 2005 Yazısı

‘UZAKTAKİ OKUR’ BURAYA

Süreyyya Evren

Jena Dubuffet, yadsımalar kitabı Boğucu Kültür Dost Kitabevi Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlandı. “Boğucu Kültür” uçarı üslubuyla boğucu kültür dünyasını seri adımlarla kateden bir çalışma. Dubuffet, normların dışında çalışan, profesyonel olmayan sanatçılara yönelmişti. Akıl hastalarıyla, tutuklularla, çocuklarla çalıştı. Art Brut (İşlenmemiş Sanat) adını verdiği bu oluşumlarda rekabet, kabul edilme, onay görme, ve toplumsal statü kaygılarının müdahale edemediği bir yaratıcı itki buluyordu. Art Brut yapıtlarıyla karşılaştırınca “kültürel sanat” yapıtlarını abes bir toplumsal oyun, aldatıcı bir geçit töreni olarak görüyordu. Daha sonra biraz daha genişletilerek Outsider Art (Dışarlıklı Sanat) denen hamleler, ya da bazen DIY Art (Kendin-Yap Sanatı) kapsamındaki belirlemeler bu düşünüşle hep akrabadır.

Dubuffet, kültür kavramının ve kültürün fiili varlığının sanılanın aksine hevesleri ve dürtüleri bastırdığını, kısıtlayıcı, alan daraltıcı olduğunu söylüyor. Sanattaki her yeni gelişmeyi asimile etmeyi başardığını, ifadenin güçlerini etkisiz hale getirdiğini vurguluyor... Doğrusu, bu satırları okurken kültür dünyamızın malum boğuculuklarını aklıma getirmemeye çalışıyordum ve sıcakla da kuşatılmıştım. Kültürde eksik olanın adsız, sansız, sayısız çimlenme, filizlenme duygusu ve duygudaşlığı olduğunu söylüyordu. Kültürün sayma ve ölçme tutkunu olduğunu, sayısız kavramı ve sayısızlık olgusundan uzak durduğunu, her alanda sayıları sınırlama yönünde uğraşan eleyici, yoksullaştırıcı birşey olduğunu belirtiyordu. Sonra yağmur yağmaya başladı. Boğucu kültürün başından kalkıp pencereye sığındım ve uzaklardan, seslerden, yağmurun getireceği değişiklik duygusundan medet umdum.

Uzaklara bakıp kültürün kurumlaşmış sayma mekanizmalarını gözönüne getirirken “uzaktaki okur” geldi aklıma.

‘Uzaktaki okur’ da kim diye sorulabilir...

Kimi yazar/çizer arkadaşlarla, edebiyat ve genel olarak kültür dünyasına kelimenin tam anlamıyla bulaşmış, içli dışlı olmuş, ıcığını cıcığını bilen profesyonel cemaat okurlarından daha naif bir çizgide duran, salt metne bakan, ve metne ve yazara güvenen okuru ayırmak için kullanırız bu terimi, pek de üzerinde durmadan. “Uzaktaki okur” şunu bilse nasıl da şaşırırdı, “uzaktaki okur” bunu şimdi şöyle sanacak, vb gibi...

Yakındaki okur en iyi ihtimalle bilgiyle kirlenmiş bir okurdur. Ve muhtemelen kendisi de bir aktördür. Camiadandır. Bir dergiyi eline aldığında veya bir kültür programı seyrettiğinde ya da bir söyleşi okurken uzaktaki okurun dikkat etmediği şeylere dikkat eder. Bağlantılar, tarihler, fiili dünyaya ait binbir türlü veri ona çözülecek kodlar sağlar. Gözlemlenebilir bir nokta da, pek çok durumda uzaktaki okur olmaktan çıkıp camiaya katılanların okuma yoğunluklarındaki düşüştür. Mesleki ve mecburi okumalar zaten bir mesai alır, bunun üstüne bir de benim kod okumaları dediğim okumaların çaldığı zaman eklenir. Uzaktaki okur için, çıkarlar, stratejiler, taktikler, manevralar belirsizdir, metnin samimiyeti esastır. Bir örnek diye verelim, diyelim Hilmi Yavuz “şiir harflerle yazılır” derse bunu kastetmiştir. Uzaktaki okur şiirin harflerle yazılması üstüne düşünür. Camiadan okur ise bu manevranın tam olarak ne anlama geldiğini, neden Hilmi Yavuz tarafından tam da bu zamanda söylendiğini, Yavuz’un kariyer tablosunda bugünlerin neye denk geldiğini, siyasi ve kültürel pozisyon alma konusunda neyi ima ettiğini, kendi şiirine bu sözün nasıl bir puan kazandıracağını gözettiğini vd. düşünür. Önce hızlı bir kod okuması yapmaya çalışır, sonra kendine yakın hissettikleriyle konuşarak kurguyu tamamlar. Nesneleşen de dahil kimse bu kavrayıştan bağışık değildir.

Eski bir devrimci şiar vardır: “en üsttekiler en alta en alttakiler en üste” diye. Tabii günün siyasi vizyonlarına uymayan, dahası ütopik değeri de tartışmalı pek çok açıdan eleştirilebilir bir slogan olabilir bu. Ama yağmurla beraber bir hayal doğuruyor bende. Edebiyat kültür dünyasına uzaktaki okur geçse, camia da uzaklaşıp okur olsa! Camia, Zorunlu Okuma Kampları’nda serbest, keyfi, samimi okumaya zorlansa. Dergiler, programlar, ödüller ve diğerleri uzaktaki okurun amatör ellerine geçse.

En azından, yeni bir bürükratik sınıf oluşuncaya kadar, bu durumun keyfini sürsek...

Hiç yorum yok: