Bu Blogda Ara

Pazartesi, Kasım 28, 2005

Sürekli yeniden kurulan - Birgün Yazı 18 / 19 Temmuz 2005 Yazısı

Birgün Yazı 18 – 19 Temmuz 2005 Yazısı

Sürekli yeniden kurulan

Süreyyya Evren

Edebiyatın sürekli yeniden kurulan, her yazıyla tekrar başlayan bir yanı vardır. Bunu bir güç olarak da tarif edebiliriz. Edebiyat gövdesinin yaşamsal gücüdür.

Edebiyat gövdesi edebiyat kanonundan farklı bir düşünsel mekâna denk geliyor. Edebiyat kanonu merkezi bir anadamarlar seçkisi olarak düşünülür. Akışkanlık aleyhine eserleri kalıba sokar. Biraz iktidarın gölgesidir, biraz da bilme adına, bilimsel bilgi adına sınıflandırmanın ve saymanın zeminidir.

Edebiyatın gövdesi ise farklıdır. Edebiyatın toplamından, yani metinleriyle, haleleriyle, işleyişleriyle içiçe geçmiş, sarmalanmış koca bir gövdeden sözeder. Jean Dubuffet’nin kültür için kullandığı ifadeleri edebiyat adına ödünç alırsak, “yatay dizilişleri ve düzensizce kaynaşan zengin çeşitlilikleri” işaret eder.

Türkiye edebiyatının gövdesi de böylesi bir zengin çeşitliliğe denk gelir. Hoş, “Türkiye edebiyatının kanonu nasıldır, nerelere uzanır, nerelerde durur” gibi soruları ele alan bir tartışmanın da yaşandığını biliyoruz. Ama bu tartışma sonuçta kanon-içi bir tartışmadır. Düzensizce kaynaşmayla empati kurmaz.

Türkiye edebiyat gövdesinin yatay dizilişlerine karşı iki odaktan sürekli denetleme ve yön tayin etme çabası sürdürülüyor. Bu odaklardan biri kanonik veya yarı-kanonik işleyişin iktidar odaklarına yakın perspektiflerdir. Yeni olana genç olana karşı bir öncelikleri varmış gibi davranırlar. Sanki edebiyatımız bir olmuş bitmiş, tamamlanmış gövdedir de, yeni yazmaya başlayanlar da bu gövdeye eklemleniyormuş gibi bir sahte imajı empoze ederler. Gerçekte hiçbirşeyin kurulup tamamlanmış olmadığını, her yeni yazarın ve metnin esas kurucu (ve tabii yeniden kurucu) olma imkânı taşıdığını gizlerler. Eklemlenecekleri gövdenin özünü ve yapısını öğrenmesi gerektiğini söylerler yeni yazara. Bunun için de kendilerini aracı ilan etmişlerdir. Kariyerle meşrulaştırılan ve kariyer meşrulaştıran bir aracılık. Mirası mutlaklaştırır. Sürekliliği belirlenmiş bir patika olarak dayatır. Oysa her yeni metinle yeniden kurulma potansiyeli taşıyan edebiyat gövdesi şekilsizdir ve aracılardan bağışıktır. Sevim Burak, Ece Ayhan, Sevgi Soysal, Gülseli İnal, Nazım Hikmet gibi yeniden kurucular geliyor aklıma. Kim hazır bir gövdeye eklemlenmekle açıklayabilir yaptıklarını? Ayrıca, edebiyatı bir öne çıkan yazarlar ve metinler silsilesi olarak da göremeyiz. Farkedilmeyen, kalıcılığı muhtemelen olmayacak veya olmamış, görece zayıf kalan eserler de, metin olarak değilse bile etkileriyle, kaynaşmaya katkı yaparlar...

Öte yandan, yön tayin etme ve gelişkin karmaşıklığı denetleme çabasındaki bir diğer odak da günümüzde piyasa koşullarıdır diyebiliriz. (Şiir bundan büyük ölçüde muaf sayılabilir). Piyasa da başka bir yanılsama yaratarak her şeyin yeni olduğunu ve de yeninin herşey olduğunu söyleyebilir. Edebiyat gövdesinin içindeki ağsal bağlantıları, düğümleri hiçe sayar. Mirası sevmez. Sürekliliği tanımamak ister. Ölçümü dışarıdan bir kıstasla yeniden hakim kılmak peşindedir. Buna göre, bir edebiyat eserinin ‘başarısı’ mutlaka ölçülebilir olmalıdır. Sayılabilir, sınıflandırılabilir, derecelendirilebilir olmalıdır. Piyasa yeniyi pohpohlar ama kurucu değerini gözardı etmesini de sağlar çünkü kurulacak gövde önemsizleşmiştir. Birbirine ilişen, tempoyu hiç düşürmemesi gereken bir başarılar dizisi formunu sunar.

Edebiyat gövdesinin yaşamsal gücü, bu iki odak tarafından yoğun manipülasyona maruz kaldığında, görünmezleşebilir. Ama, diyelim, Türkiye edebiyatı gövdesinin, “yatay dizilişleri ve düzensizce kaynaşan zengin çeşitlilikleri” lehine, her iki odağın sayım çalışmalarını da atlatmak mümkün olabilir. Aslında, gövdenin mirasında da olduğu gibi, sayılamaz olana doğru...

Hiç yorum yok: