Bu Blogda Ara

Pazartesi, Kasım 28, 2005

TÜRK ŞİİRİ TARTIŞMALARI - Birgün Yazı 12 / 7 Haziran 2005

Birgün Yazı 12 – 7 Haziran 2005 Yazısı

TÜRK ŞİİRİ TARTIŞMALARI

Süreyyya Evren

Türk şiiri tartışmaları bazen bir fikirler çarpışması lezzetiyle bazen de bir kişiler itişmesi hararetiyle gidiyor. Milliyet Sanat’ta yayınlanan organiklik talep eden bir yazıyla göze çarptı, Varlık Haziran sayısında dosya konusu oldu. Biz de Siyahî’de (sayı 4, Mayıs-Haziran 2005) Türk şiiri tartışmalarını öne çıkartan bir workshop denemesi yaptık. Bu noktada bizim workshop nasıl bir konumdan söz aldı, küçük bir not düşmek gerekiyor.

Ama önce şunu söyleyeyim: Şiir piyasanın kuralları dışında kendi içinden gelen patikalarla yürüyor. O denli gözönünde değil. Ne kitabevleri şiir kitaplarını raflarında tutmak istiyor ne de dağıtımcılar ellerine almak istiyor. Dergiler, şairler dışında şiir okuru bulamıyor, şiirle etkileşime girenler kümesi oluşumuna yeterli katkıyı sağlayamıyor, ödüllerse çoktan tavsamış durumda. Negatif sonuçlar da taşıyan bu veriler bir yandan da fazla ışığı başka yönlere çekerek şiirin kafasını rahatlatıyor.

Evet, buna karşın şiir bilgisinin ve şiir düşüncesinin önüne geçebilen bir takım ciddi iktidar savaşlarıyla şiir dünyası daralabiliyor ama yine de bu durum romanda olduğu gibi piyasa baskısıyla kurulmuyor. Piyasa bugün bir yazardan iki yılda bir kalın bir roman yazmasını isteyebilir ama hiç bir şairden böyle bir talebi yok. Yeni kurulan yayınevi geri çekilmiş bir yazarı yeni romanıyla sahneye sokup kendisi de pasta payını arttırıcı bir hamlede bulunmak isteyebilir, ama hiçbir yayınevi aynı arzularla bir şair aramıyor. Şairlere roman yazmaları için baskı var ama romancılara şiir yazmaları, şiir düşünmeleri için baskı yok. İddialı yayınevlerinin ihtiyaç duyduğu yıllık yeni yazar kontenjanı var ama hiç yeni şair çıkmasa kimse farketmeyecek. Şiirseverler diye bir kategorinin anlamı var hâlâ. Bu canlı tartışmalara statükocu tıkaçlarla yaklaşanlar ve yerleştiklerini düşündükleri aslında farazi konumların sarsılmaması için herşeyi saman altı etmek isteyecekler elbet çoğunlukta olacaktır. Ama bunu mesele etmeyi zorlaştıracak bir diriliği de gene şiirde görmek mümkün.

Bizim Siyahî’de denediğimiz atölye formuna yakın duran çalışma “Türkiye şiirinde eksikliği çekilen nedir?” ilk sorusuyla başladı. Bu soruyu çok da belirleyici olmayan ama samimi bir tartışmaya yer açabilecek bir soru olarak düşünmüştüm. Enis Akın, Osman Çakmakçı, Tarık Günersel, Serkan Işın, Ayhan Kurt, Utku Özmakas ve Şakir Özüdoğru (şair Özüdoğru ile şiir üzerine yazan Özmakas, soruyu da cevapları da ortak kaleme aldılar) ile konuştum. Bu ilk soruyu bir başlangıç noktası olarak bıraktım, ve herkesten birer soru eklemesini rica ettim. Böylece Akın, Çakmakçı, Günersel, Işın, Kurt ve Özmakas-Özüdoğru’dan toplam altı soru toplandı. Dolayısıyla üzerinde düşünülen yedi soru kolektif bir şekilde oluşturuldu. Workshop tadını da bu çapraz bağlarda aramak mümkündü; şairlerin kafalarındaki soruları birbirlerine yöneltmeleri, her bir şairin sorunsalının diğerlerinin de üzerinde durduğu bir ortak sorunsala dönüşmesine imkan sağladı. Şairlerce hazırlanmış yedi soruyu kimin sorduğunu belirtmeden, soru sahiplerini gizleyerek tek bir metin haline getirdim ve bu şekilde cevaplanması için sundum. Sorunun kimden geldiği gizli olunca bazı önyargılardan hem kurtuluruz belki diye umdum, hem de tanışlıklar ve kibarlıklar dolayısıyla sakınılacak sözler sakınılmasın, düşüncelerin olabildiğince serbestçe çarpışarak yeni yollar açtığı bir tartışma ve ortak çalışma metni elde edelim dedim. Soru sahipleri, metin Siyahî’de yayınlanırken, tabii, belirtildi. Herkes kendi sorusuna da cevap verdi ve böylece soruların arkasındaki düşüncelere dair ipuçlarımız arttı.

Samimi soruların sorulduğu, kişiler arası değil fikirler arası uzlaşmazlıkların başat olduğu bir workshop ortamı kurabildiğimizi umuyorum. Türk şiirinde fazlalığı zarar veren nedir? Türk şiirinde eleştiri ortamının eksikliği çekiliyor mu? 80’ler ve 90’lar nasıl karakterize oldu? Hüzünseverlik acının itirazlarını mı bastırıyor? Yeni bir şiir ortaya çıktı mı? Türk şiiri muhalifliğini yitirdiği için lirik olana mı gömüldü? Ve başka birçok soru...

Günümüzde şairler sık sık anakronik olmakla suçlanıyorlar. Eskide kalmış argümanlar ve sorunlarla bugünü kavramaya çalıştıkları eleştirisi getiriliyor. Bana öyle geliyor ki propaganda üslubunun terkedildiği, niteliksel tartışmalardan kaçınılmadığı, özgüven eksikliği ile korunan tabuların miras alınmadığı her durumda yaratıcı birşeyler doğuyor. Ve kilit soru, “bugünün Türk şiirinin bilgisi nasıl üretiliyor?” sorusu hâlâ...

Hiç yorum yok: